Kamu emekçilerini ilgilendiren toplusözleşme polis saldırısıyla başladı

Milyonlarca kamu emekçisini ilgilendiren toplusözleşme görüşmeleri KESK’lilere dönük polis saldırısıyla başladı.

Kamu emekçilerini ilgilendiren toplusözleşme polis saldırısıyla başladı

Milyonlarca kamu emekçisini kapsayan toplusözleşme görüşmeleri, polis saldırısıyla başladı. KESK üyeleri taleplerini açıklamak için bakanlık yakınına yürümek isteyince polisin biber gazlı saldırısına maruz kaldı. Bakanlık salonunda dışarıdaki saldırıya tepki gösteren KESK Genel Sekreterine Memur Sen görevlileri “Çıkın dışarıda yapın açıklamanızı” diye sataştı.

Hükümet ile kamu emekçileri konfederasyonları arasında, önümüzdeki iki yılı kapsayacak olan toplu sözleşme görüşmeleri başladı. Çalışma Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında  yapılan toplantı öncesinde KESK üyeleri Milli Kütüphane önünde toplandı. Edirne, Muğla, Van ve Artvin’de toplanarak 4 koldan Ankara’ya gelen KESK üyeleri, buradan bakanlık yakınındaki su deposuna yürümek, taleplerini açıklamak istedi. Fakat polis yürüyüşe izin vermedi, sadece bir grubun basın açıklaması yapabileceğini söyledi. Ancak KESK yöneticileri üyeleriyle birlikte basın açıklaması yapmak istedi. Çıkan tartışmanın ardından polis kamu emekçilerine biber gazıyla saldırdı. KESK üyeleri saldırıya “Emekçiye değil çetelere barikat” sloganlarıyla tepki gösterdi.

Polis saldırısında biber gazından etkilenen, yaralanan ve gözaltına alınan kamu emekçileri oldu. KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen de saldırı sırasında kolundan yaralandı. KESK Eğitim, Örgütlenme ve Basın Yayın Sekreteri İlhan Yiğit, Haber Sen Genel Sekreteri Burak Ustaoğlu ve Tarım Orkam-Sen Genel Başkanı Hamit Kurt’un da aralarında olduğu 6 kişi gözaltına alındı. Ayrıca KESK Eş Genel Başkanları Aysun Gezen ve Mehmet Bozgeyik’in, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’ler ile ihraç edildiği için görüşmelere katılmasına izin verilmedi.

KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen de saldırı sırasında kolundan yaralandı. 

MEMUR SEN’LİLER POLİS SALDIRISINA ARKA ÇIKTI

Bakanlık dışında kamu emekçileri polis saldırısına uğrarken içeride de gerginlik çıktı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un gelmesi beklenirken KESK Genel Sekreteri Ramazan Gürbüz, polisin kamu emekçilerine saldırmasına tepki gösterdi. KESK üyelerinin taleplerini açıklamasına izin verilmediğini söyleyen Gürbüz’e Memur Sen’liler “Çıkın dışarıda yapın açıklamanızı” diye karşılık verdi. Bir süre yapılan atışmaların ardından gerginlik sona erdi.

MEMUR SEN YÜZDE 8+7 İSTEDİ

Yetkili konfederasyon Memur Sen, 2020 yılı için 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere yüzde 3 refah payı ve taban aylığa 200 TL seyyanen artış istiyor. Birinci 6 ayda yüzde 8, ikinci altı ayda yüzde 7 zam isteyen Memur Sen, sözleşmeli personel çalışmasına son verilmesi, gelir vergisinde yıl boyu yüzde 15 sabit oran uygulanması ya da yüzde 15’i aşan kısmın kamu işvereni tarafından karşılanması, kreş hizmeti sunulması ya da 754 TL kreş yardımı yapılması taleplerini öne sürdü. Memur Sen’in bir başka talebi ise toplusözleşme masasına diğer konfederasyonların değil sadece kendisinin oturması.

BAKAN’DAN “SALDIRI SAVUNMASI”

KESK Genel Sekreteri Ramazan Gürbüz, anayasada güvenceye alınmış demokratik haklarını kullanamadıklarını, yürüyüş yapmak istediklerinde polisin üyelerine saldırdığını söyledi. Bu sırada araya giren Bakan Zümrüt Selçuk, yürüyüş için valiliğe güzergah bildirilmediği iddiasıyla polis saldırısını savundu.

KESK YÜZDE 38 TALEP ETTİ

KESK, eşi çalışmayan, iki çocuklu en düşük kamu emekçisinin maaşının 2020 yılı için eş, çocuk, kira, yemek yakacak yardımı ile birlikte AGİ hariç 6 bin 838 liraya çıkarılmasını istiyor. Böylece ücretlerde yüzde 38 zam talep eden KESK, 2021 yılı için ise gerçekleşen enflasyon artı 3 puan refah payı talep ediyor. KESK’in diğer talepleri de vergi oranının düşürülerek sabitlenmesi, ücretsiz kreş ve servis hakkı, partizanca uygulamalara son verilerek liyakatin esas alınmasını, mülakat ve güvenlik araştırmasına, kadın emekçilere yönelik ayrımcı uygulamalara son verilmesi.

KAMU-SEN KAYIPLAR KARŞILANSIN

Kamu-Sen’in talebi ise geçmiş dönemdeki erimenin giderilmesi. Sadece 2018 yılında bu kaybın 600 TL olduğuna dikkat çeken Kamu-Sen de yüzde 3 oranında refah payı istiyor. Kamu Sen’in talebinin kabul edilmesi halinde 3 bin 18 lira olan en düşük memur maaşı 2020 sonunda 4 bin 509, 2021 sonunda ise 5 bin 417 liraya çıkacak. (Ankara/EVRENSEL)

BASIN HABERLERİ

EVRENSEL HABER
Kültür Sanat Sen, sözleşmeli personel yönetmeliğine tepki gösterdi
Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sözleşmeli personel yönetmeliğine mezuniyet şartı getirilmesine ilişkin basın açıklamasında bulundu.
KESK’e bağlı Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat Sen), geçtiğimiz günlerde yürürlüğe giren, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sözleşmeli personel yönetmeliğine mezuniyet şartı getirilmesine ilişkin basın açıklamasında bulundu. Açıklamada konuşan Kültür Sanat Sen Genel Başkanı Hülya Eryetli, mezuniyet şartının akla ve adalete sığmadığını ifade etti.
Hülya Eryetli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilmesiyle “yasaları uyumlulaştırma” amacıyla yayınlanan 703 sayılı KHK’nın kamuda yeni bir istihdam biçimi doğrduğunu aktardı. Bu yolla, kamu hizmetlerinin piyasa koşullarına teslim edildiğini ifade eden Eryetli, “Güvenceli istihdamın yerini güvencesiz istihdam biçine bıraktığı, liyakatsizliğin, keyfiyetli yönetimin önünü açan, hukuki zeminin kaydığı bir süreç yaşanmaktadır.” dedi. 703 Sayılı KHK ile oluşan yeni istihdam biçimi ile sanat kurumlarında üç tip sözleşmeyle personel çalıştırılmaya başlanıcağını belirten Eryetli, “ Bu sözleşmeler tam zamanlı, kısmi ve projelerle sınırlı olarak yapılacaktır. Başta belirtilen tam zamanlı, kısmi ve proje başına çalışma biçimleri detaylandırılmış ve ‘Ayın veya haftanın belirli günleri ya da saatleri’ şeklinde düzenlenmiştir. Yönetmelikler genel olarak kölelik sisteminin hayata geçirilebileceği şekliyle yayınlanmıştır” şeklinde konuştu.
“ÇOK SAYIDA SANAT EMEKÇİSİ İŞSİZ KALACAK”
Yönetmeliğin, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün özgünlüğünü göz ardı ettiğini vurgulayan Eryetli, yönetmeliğin bu şekilde kalması halinde çok sayıda sanat emekçisinin işsiz kalacağına dikkat çekti. Eryetli, yönetmelikte “Personelde aranacak şartlar” başlığı altındaki madde de semezan ve mehteran için herhangi bir şart getirilmezken, ses sanatçıları için 4 yıllık fakülte zorunluluğu, dansçılar için ise güzel sanatlar lisesi ve yüksek okul şartı getirildiğini aktardı. Bundan sonraki alımlarda bu maddeye karşı olmadıklarını belirten Eryetli, “ Kurumlarda yıllardır çalışan hatta emekliliği gelen sanbat emekçileri için bu koşul aranmamalı ve yönetmeliğe bununla ilgili bir ek madde konulmalıdır” diye ifade etti. İşe alım ve çıkarım işlerini yürütecek kurulun oluşumu aşamasında kurul üyelerinin yeterli seviyede olup olmayacaklarının da muğlak olduğunu söyleyen Eryerli, “ Bu istihdam biçimi, geleceğin istihdam biçimi olarak kabullenilemez. Sadece çalışan hakları değil halkın kamu hizmet hakkını sağlıklı alabilmesi için de çalışanlar güvenceli olmalıdır” dedi. Eryetli, haksız uygulamalara karşı güvenceli iş ve güvenli bir gelecek için tüm sanat emekçileriyle mücadeleye devam edeceklerini belirtti. (Ankara/EVRENSEL)

BASIN HABERLERİ

SENDİKA.ORG – HABER

Kültür Sanat-Sen: “Güvencesiz istihdam biçimi kabullenilemez”
4 Temmuz 2019
Kültür Sanat-Sen, 21 Haziran 2019’da Resmi Gazete’de yayımlanan Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Sözleşmeli Personel Hakkında Yönetmelik’in kültür-sanat emekçileri açısından yaratacağı güvencesizliğe dikkat çekmek amacıyla basın açıklaması yaptı
Kültür Sanat-Sen, Ankara’da bulunan genel merkez binasında 21 Haziran 2019’da Resmi Gazete’de yayımlanan Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Sözleşmeli Personel Hakkında Yönetmelik’in kültür-sanat emekçileri açısından yaratacağı güvencesizliğe ilişkin basın açıklaması yaptı. Söz konusu yönetmelikte güvencesizliğin yanı sıra semazen ve mehteran ekipleri için herhangi bir ön koşul öngörülmezken, ses ve saz sanatçıları için 4 yıllık ilgili fakülte zorunluluğu, dansçılar için güzel sanatlar lisesi ve yüksek okul şartı getirilmesi ise dikkat çekti.
Açıklamada, “Erdoğan talimat verdi! Sanatçılar koruma altına alınıyor” şeklinde servis edilen düzenlemenin kültür-sanat emekçilerini hayal kırıklığına uğrattığı ifade edildi. Açıklamada 703 sayılı KHK’de yaratılan yeni istihdam biçimi ile sanat kurumlarında tam zamanlı, kısmi zamanlı veya projelerle sınırlı üç tip sözleşmeyle personel çalıştırılmaya başlanacağı belirtildi. Mevzuat hükümlerine göre, Süreli “sözleşmeli personeller ve misafir sanatçılar” ile ilgili çıkarılan yönetmeliklerde, tam zamanlı, kısmı zamanlı ve proje başına çalışma biçimleri detaylandırılarak “ayın veya haftanın bazı günleri ya da günün belirli saatleri” çalışma yapılabileceğine ilişkin düzenleme yapıldığı kaydedildi.
Kamuda kölelik sistemi
“Yönetmelikler genel özü itibariyle kamuda kölelik sisteminin hayata geçirilebileceği şekliyle yayımlanmıştır” denilen açıklamada, “Yönetmeliğe göre yapılacak sözleşmelerin en uzun sürelisi mali yılla sınırlı olmakla birlikte yıl içerisinde de kolaylıkla sözleşmeleri feshedebilecek maddeler konulmuştur” denildi.
Açıklamada yönetmeliklerin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve kurumların kendi yasaları harmanlanarak hazırlandığı ve böylece 657 sayılı kanuna muadil denebilecek bir mevzuat ortaya çıktığını belirtilerek “Örneğin kadrolu olarak çalıştırılan personel için aranan şartlar ve sınav usulleri birebir benzerlik gösterirken; 657 sayılı yasada yer alan disiplin hükümleri çok daha katılaştırılarak ve sonucu sözleşme feshi ile bitecek şekilde düzenlenmiştir” ifadelerine yer verildi.
“Hak gasplarını beraberinde getirecek”
Kültür Sanat-Sen, düzenlemeye ilişkin yaptığı açıklamada yaşanacak olası durumları şöyle sıraladı:
• Sınav kazanmış olma, sözleşme bitimi sonrası yenilenmemesi ya da pozisyon değişikliği durumlarında herhangi bir hak oluşturamayacağı şeklindeki düzenlemelerin ciddi hak gasplarını beraberinde getirecek.
• Yalnızca tam zamanlı çalışanların sendika üyesi olabileceği belirtiliyor. Bu durumun Anayasal bir hak olan sendika üyeliği hakkına ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ediyor.
• Kısmi zamanlı ve proje personeline iş sonu tazminatı ödenmeyecek ve işsizlik sigortası primi yatırılmayacak. “Bu uygulama insan haklarına ve eşitlik ilkesine çok açık bir şekilde aykırılık teşkil etmektedir. Örneğin, kısmi zamanlı çalıştırılacaklar için 6 aylık sözleşme yapıldığında projenin 4 ayda bitmesi durumunda sözleşmenin de hiçbir cezai şarta tabi olmaksızın sona ereceği ve kişiler herhangi bir hak talep edemeyeceklerdir.”
Kültür Sanat-Sen açıklamanın sonunda taleplerini ise şöyle sıraladı:
Personelde Aranacak Şartlar başlığı altındaki 5. Maddede semazen ve mehteran için herhangi bir şart getirilmezken ses ve saz sanatçıları için 4 yıllık ilgili fakülte zorunluluğu, dansçılar için güzel sanatlar lisesi ve yüksek okul şartı getirilmiştir. Bundan sonraki alımlarda bu maddeye karşı olunmamakla birlikte, kurumlarda yıllardır çalışan hatta emeklisi gelen sanat emekçileri için bu koşullar aranmamalı ve yönetmeliğe bununla ilgili ek bir madde konmalıdır.
İşe alma, çıkarma sözleşmelerin yenilenmesi gibi işleri yürütecek “değerlendirme kurullarının oluşumu” aşamasında kriterlerin belirlenmeyişi ile birlikte kurul üyelerinin yeterli seviyede olup olamayacaklarının muğlâk kalması; liyakatin olması gereken şekilde uygulanamayacağını göstermektedir. Mutlaka kriterler belirlenmelidir.
Bu istihdam biçimi geleceğin istihdam biçimi olarak kabullenilemez. Sadece çalışan hakları değil halkın kamu hizmet hakkını sağlıklı alabilmesi için de tüm kamuda çalışanlar güvenceli olmalıdır. Kültür Sanat-Sen olarak bu haksız uygulamalara karşı güvenceli iş ve güvenli bir gelecek için tüm güvencesiz sanat emekçisi arkadaşlarımızla örgütlü mücadeleye devam edeceğiz.

GÜZEL SANATLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MİSAFİR SANATÇILAR BASIN AÇIKLAMAMIZ

Basına ve Kamuoyuna

Ülkemizin altına imza attığı uluslar arası sözleşmeler de olması gereken düzgün iş kavramı;  “insanın temel hak ve özgürlüklerine, iş güvenliği ve iş bedeli açısından haklarına saygı gösterilen,  çalışanların ve ailelerinin geçimlerini sağlamalarına olanak tanıyacak kazancı sağlayan iş “olarak tanımlanmaktadır.

Yalnız yaşadığımız ülke gerçekliği ve iş kolumuz olan kültür sanat iş kolunda bu tanımın hiçbir geçerliliği ve gerçekliği bulunmamaktadır.

Kamu hizmetlerinin piyasa koşullarına teslim edildiği ve kamudaki güvenceli istihdamın yerini güvencesiz istihdam biçimine bıraktığı, performans gibi dayatmalarla liyakatsizliğin, keyfiyetle yönetimin önünü açan hukuki zeminin kaydığı bir süreç yaşanmaktadır.

Temmuz 2018 de Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçişle birlikte mevcut yasaları uyumlulaştırma KHK sı olarak yayınlanan 703 sayılı KHK kamuda yeni bir istihdam biçimi daha doğurmuştur.

Bu istihdam biçiminin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa benzer yanları olmakla birlikte 657 nin en önemli unsuru olan iş güvencesinden yoksundur ve çalışma süresi mali yılla sınırlandırılmıştır. Bu durum sadece sanat kurumlarında çalışan yevmiyeli personeli ilgilendiren bir düzenleme değildir. Kamuda benzer istihdam biçiminde çalışan ve çalışacak tüm diğer sözleşmeli personeli kapsamaktadır.

Zamlara güncelleme diyerek terminolojiye yeni tanımlar kazandıran siyasal iktidarın sözcüleri yapılan bu düzenlemeyi yine müjde olarak servis etmiş olsalar da, yerel seçimlerin bittiği şu günlerde acı gerçekler kendini göstermeye başlamıştır.

“Erdoğan talimatı verdi! Sanatçılar koruma altına alınıyor.” Başlığıyla yayınlanan haberler sonrasında büyük beklentiler içerisine giren güvencesiz sanat emekçileri sonuçta çıkan yönetmelik ve yapılan düzenlemelerle büyük hayal kırıklığına uğramışlardır.

Değerli Basın Emekçileri

703 Sayılı KHK da yaratılan yeni istihdam biçimi ile sanat kurumlarında üç tip sözleşmeyle personel çalıştırılmaya başlanılacaktır. Bu sözleşmeler tam zamanlı, kısmi zamanlı veya projelerle sınırlı olarak yapılacaktır. Bu mevzuat hükümlerin uyarınca çalıştırılacak Süreli Sözleşmeli Personeller ve Misafir Sanatçılar ile İlgili çıkarılan yönetmelikler değerlendirildiğinde olayın vahameti bir kez daha gözler önüne serilmektedir. Başta belirtilen tam zamanlı, kısmi zamanlı ve proje başına çalışma biçimleri detaylandırılmış ve” ayın veya haftanın bazı günleri ya da günün belirli saatleri ” çalışmanın yapılabileceği şekliyle düzenleme yapılmıştır.

Yönetmelikler genel özü itibariyle kamuda kölelik sisteminin hayata geçirilebileceği şekliyle yayınlanmıştır. Yönetmeliğe göre yapılacak sözleşmelerin en uzun sürelisi mali yılla sınırlı olmakla birlikte yıl içerisinde de kolaylıkla sözleşmeleri fesh edebilecek maddeler konulmuştur.

Yönetmelikler geneli itibariyle 657 sayılı yasa ve kurumların kendi yasaları harmanlanarak yapılmış ortaya 657 nin muadili denebilecek bir mevzuat çıkmıştır. Örneğin kadrolu olarak çalıştırılan personel için aranan şartlar ve sınav usulleri birebir benzerlik gösterirken; 657 sayılı yasada yer alan disiplin hükümleri çok daha katılaştırılarak ve sonucu sözleşme feshi ile bitecek şekilde düzenlenmiştir.

Sınav kazanmış olma müktesep hak oluşturmayacak, sözleşme imzalamış olsa dahi sözleşme bitiminden sonra yenilenmemesi ya da pozisyon değişikliği söz konusu olduğunda herhangi bir hak iddia edilemeyeceği şekilde hazırlanan mevzuat ciddi hak gasplarını da beraberinde getirmektedir.

Sadece tam zamanlı personelin sendikaya üye olabileceği belirtilmiştir. Sendikaya üye olma anayasal bir hak olmakla birlikte bu husus eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Kısmi zamanlı ve proje personeline iş sonu tazminatı ödenmeyeceğine ilişkin hüküm ile işsizlik sigortası primi yatırılmayacağına ilişkin hükümler konulmuştur. Bu uygulama insan haklarına ve eşitlik ilkesine çok açık bir şekilde aykırılık teşkil etmektedir. Örneğin, kısmi zamanlı çalıştırılacaklar için 6 aylık sözleşme yapıldığında projenin 4 ayda bitmesi durumunda sözleşmenin de hiçbir cezai şarta tabi olmaksızın sona ereceği ve kişiler herhangi bir hak talep edemeyeceklerdir.  

Değerli Basın Emekçileri

Sanat kurumlarına uzun yıllardır kadro verilmemesi ve sınav yapılmaması dolayısıyla sanat emekçileri zaten mezun, misafir, süreli sözleşmeli figüran vs. pozisyonlarında yıllık sözleşme ile güvencesiz ve bir hayli esnek mesai saatleri dâhilinde çalışmaktaydılar.

Örneğin mezun sanatçı pozisyonunda güvencesiz çalışan bir arkadaşımız yeri gelip bir sezon içerisinde sekiz oyunda bile görev alabilmektedir. Ya da sahne altında imalathanelerde çalışan teknik personel oyun çıkmadan önce sabahın beşine kadar çalışıp aradan üç saat geçtikten sonra tekrar iş başı yapabilmektedirler. Hastalık ölüm durumlarında kullandıkları izinler bile maaşlarından kesilen; kadroluların sevindiği, birleştirilen bayram tatillerine maaş alamayacakları için üzülen, güvencesiz çalışan arkadaşların yıllardır çektikleri bu sıkıntılara çare olarak üretilen bu sözleşmeli çalışma biçimi şu haliyle eskisinden çokta farklı değildir.

Başka bir örnekle; mesleki ömrü sınırlı olan bale ve dans sanatçıları daha yaşamlarının başındayken diyebileceğimiz 30-35li yaşlarında işlerine veda etmek zorunda kalmaktadırlar. Çocuk yaşlarda bale ve dans sanatına başlayan bu insanlar günümüz mezarda emeklilik koşullarında ne iş yapıp hayatlarını nasıl idame ettirebileceklerini düşünmektedirler. Bu ve bunlar gibi onlarca soru ve sorunlar 703 KHK ve ilgili değişikliklerle iş kolumuzda yerleşik hale gelmiştir. 

Değerli Basın Emekçileri

Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne Bağlı Koro Ve Toplulukların diğer sanat birimleri gibi kendi yasaları olmaması ve direkt Güzel Sanatlar Genel Müdürlüne bağlı olmaları ayrıca birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Yasa gereği yöneticilerinin sanatçı bile olmak zorunda olmaması sanat politikalarının ve anlayışını diğer sanat kurumlarına nazaran daha da geriden gelmesine sebebiyet vermektedir.

Koro ve toplulukların yönetimi ve sanat kurullarının sanatsal yetersizlikleri nedeniyle buna bağlı pek çok sorun yaşanmaktadır. Liyakatsiz atamalar en büyük sorunlardan birisidir. Yönetim zafiyetini, sanatsal yeterlilikleri bulunmayan ve yönetim özellikleri olmayan yetersiz vekâleten atanmışların yol açtığı aksaklıkları sanatçılar tolore etmek zorunda kalmaktadır.

Somut durum böyleyken yine yıllardır verilmeyen kadrolar sebebiyle güvencesiz ve saat mefhumu olmadan çalışan misafir sanatçı pozisyonundaki arkadaşlarımıza 21 Haziran 2019 da Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sözleşmeli personel yönetmeliğinde mezuniyet şartı getirilmesi akla izaha ve adalete sığmamaktadır. Bu kıyımcı yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir.

Değerli Basın Emekçileri

Öncelikle belirtmeliyiz ki yönetmelik çıkarılması gibi önemli bir çalışmada alana ilişkin akademik çevrelerin çeşitli STK ların ve özellikle sendikaların çalışmaları dikkate alınmalıdır.

Yalnız bu Yönetmelik çıkarılırken Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün özgün koşulları göz ardı edilmiştir. Alaylı olarak nitelendirilebilecek çalışan profili ile yıllardır sürdürülen sanat icrası bir günde mi yapılamaz hale gelmiştir. Yönetmeliğin bu şekliyle kalması ve söz konusu hükümlerin değiştirilmemesi halinde çok sayıda sanat emekçisi işsiz kalacak yarıdan fazlası da yine yevmiyeli olarak çalışmaya mecbur bırakılacaklardır.

Personelde Aranacak Şartlar başlığı altındaki 5. Maddede semazen ve mehteran için herhangi bir şart getirilmezken ses ve saz sanatçıları için 4 yıllık ilgili fakülte zorunluluğu, dansçılar için güzel sanatlar lisesi ve yüksek okul şartı getirilmiştir. Bundan sonraki alımlarda bu maddeye karşı olunmamakla birlikte, kurumlarda yıllardır çalışan hatta emeklisi gelen sanat emekçileri için bu koşullar aranmamalı ve yönetmeliğe bununla ilgili ek bir madde konmalıdır.

İşe alma, çıkarma sözleşmelerin yenilenmesi gibi işleri yürütecek “değerlendirme kurullarının oluşumu” aşamasında kriterlerin belirlenmeyişi ile birlikte kurul üyelerinin yeterli seviyede olup olamayacaklarının muğlâk kalması; liyakatin olması gereken şekilde uygulanamayacağını göstermektedir. Mutlaka kriterler belirlenmelidir.

Bu istihdam biçimi geleceğin istihdam biçimi olarak kabullenilemez. Sadece çalışan hakları değil halkın kamu hizmet hakkını sağlıklı alabilmesi için de tüm kamuda çalışanlar güvenceli olmalıdır. Kültür Sanat-Sen olarak bu haksız uygulamalara karşı güvenceli iş ve güvenli bir gelecek için tüm güvencesiz sanat emekçisi arkadaşlarımızla örgütlü mücadeleye devam edeceğiz.                                                                                                   

KÜLTÜR SANAT-SEN/KESK

CABLE VE TARTUS KATLİAMINI KINIYORUZ !

Kısa süre önce de Suriye’de çoğunlukta Aleviler’in yaşadığı El-Zara köyünde yapılan katliamın acıları daha dinmemiş iken bu kez yine Alevilerin yaşadığı Lazkiye vilayetinin Cable ve Tartus kentlerinde 23 Mayıs 2016 tarihinde gerçekleştirilen 9 bombalı saldırıda 100’den fazla sivil hayatını kaybetti.

Tamamen sivillerin bulunduğu yerlere yönelik bu insanlık dışı, vahşi saldırıları ve katliamı nefretle kınıyoruz.

Ortadoğu coğrafyasını mezhepçilik ve tek tip düşünce üzerinden kan gölüne çevirenleri başta 10 Ekim olmak üzere ülkemizde de gerçekleştirilen katliamlardan iyi tanıyoruz.

Vahşet örgütleri ile karanlık ilişkiler içinde ve gönül bağı olanların saldırıları “kale yıkılıyor” başlıklarıyla, adeta sevinç gösterileri içinde kamuoyuna yansıtması insanlıktan zerre kadar nasiplenmediklerini bir kez daha açığa çıkarmıştır. Bu karanlık zihniyeti de kınıyor, protesto ediyoruz.

AKP’nin yıllardır başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da izlediği politikalar ve vahşet örgütleri eliyle yürüttüğü vekâlet savaşının geldiği nokta tüm insanlığı tehdit etmektedir.

Saldırılara zemin sunan her tür destek ve politikalar bir an önce terk edilmelidir.

Bu tür saldırıların giderek tüm insanlığı ve coğrafyayı hedef aldığı açıktır. Vahşet örgütlerinin ve arkasındaki güçlerin gerçekleştirdiği bu saldırıların son bulması için daha güçlü tepkilerin ve mücadelenin ortaya konması gerekmektedir.

Kurulduğu günden bu yana ülkemizde ve dünyada farklılıkların barış içinde, bir arada, eşit ve kardeşçe yaşamını savunan Konfederasyonumuz yaşam hakkını tüm hakların ön koşulu olarak görmektedir.

Suriye’de El-Zara, Cable ve Tartus’ta sivillere yönelik gerçekleşen saldırıları insanlık değerlerine ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak görüyor, bir kez daha nefretle kınıyoruz.

OTOKRATLAR, SENDİKADAN VE ÖĞRETMENDEN KORKAR!

Eğitim Sen’in eğitim ve bilim emekçileriyle dayanışmak ve sendikal özgürlüklere sahip çıkmak amacıyla Ankara’da düzenlediği, “Uluslararası Sendikal Özgürlükler Sempozyumu”nun ana gündemini eğitim emekçilerine yönelik baskılar ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşanan ihraçlar oluşturdu

Sempozyuma birçok ülkeden eğitim sendikaları temsilcilerinin yanı sıra Eğitim Enternasyonali Genel Sekreteri David Edwards ve Avrupa Eğitim Sendikaları Eğitim Komitesi (ETUCE) Direktörü Susan Flocken de katıldı.

Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, konuşmasında Türkiye’de hemen her alanda hissedilen baskıya karşı uluslararası dayanışmanın önemine dikkati çekti. İktidarın 2002 yılından bugüne izlediği politikaların büyük hukuksuzluklara yol açtığını, bu politikalara muhalefet edenlere yönelik baskının giderek arttığını anlatan Aydoğan, “Öğrencilerimizin eğitim hakkına ve geleceğimize sahip çıkabilmek için tüm mücadeleye devam ediyoruz” dedi.

BASKI GİDEREK ARTIYOR

Aydoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından baskının çok daha arttığına vurgu yaparak şunları söyledi:

“AKP’nin, ‘Dikensiz gül bahçesi yaratma” arzusunun önündeki engeller, OHAL ile ortadan kaldırıldı. Öğrencisinin eğitim hakkını savunan, barış talep eden öğretmenler, özgür üniversite mücadelesi yürüten akademisyenler ihraç edildi. Barış talep eden akademisyenlere, ‘Kanlarınızda duş alacağız’ diyen bir mafya lideri, ifade özgürlüğü hakkını kullandığı gerekçesiyle suçsuz bulundu.”

TÜRKİYE’DE HAKLAR HİÇE SAYILIYOR

ETUCE Avrupa Direktörü Susan Flocken de Türkiye’de sendikal hakların hiçe sayıldığını belirterek “Burada olağanüstü baskılara maruz kalıyorsunuz” diye konuştu. Flocken, Türkiye’deki öğretmenlerin mesleki özerkliğe ve akademik özgürlüğe sahip olmamalarının, gençlerin eleştirel düşünceye sahip yurttaşlar olarak yetişmesi önünde engel olduğunu ifade etti.

Türkiye’deki eğitim emekçileriyle aynı değerleri savunduklarını sözlerine ekleyen ETUCE Avrupa Direktörü, “Bu sempozyumdan da anlaşılacağı gibi kaliteli eğitime bağlılığınız devam ediyor. Herkes için kaliteli eğitim verilmesi, kamu yatırımlarının artırılması için mücadele ediyoruz. Demokratik yurttaşlık eğitiminin ve evrensel temel değerlerin geliştirilmesini arzu ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Flocken’in ardından söz alan Eğitim Enternasyonali Genel Sekreteri David Edwards da güçlü ve bağımsız sendikaların eğitimin şekillenmesinde söz sahibi nesillerin yetişmesi açısından önemli olduğunu söyleyerek “Öğretmenlerin eğitim iklimini değiştirmeye zorlamak öğrencilerin eğitim haklarını elinden almak anlamına gelir” diye konuştu. Birçok ülkede korku ikliminin yaygınlaştırıldığını ifade eden Edwards, özellikle öğretmen sendikalarının hedef alındığının altını çizdi. Edwards, demokrasinin önemini vurguladığı konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Tüm dünyada demokratik haklar ve kurumlar aşındırılıyor, azınlıklara yönelik saldırılar oluyor. Eğer biz küresel sendika hareketiysek aynı değerleri paylaşıyoruz ve aynı otoriterliğe karşı duruyoruz. Sendikalar sadece özgürlük ortamında gelişir. Ancak otokratlar sadece kontrol edemedikleri sendikalardan korkmakla kalmaz, öğretmenlik mesleğinin kendisinde de korkarlar.”

BOZDOĞAN VE GEZEN DE SÖZ ALDI

Sempozyuma katılan Eğitim Sen Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri Özgür Bozdoğan, Öğretmenlik Meslek Kanunu hakkında yaptığı sunumla katılımcılara bilgi verirken KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, OHAL sürecinde yaşanan antidemokratik uygulamaları anlattı.

AYM’DEN “İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ” KARARI


Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı değerli üyemiz Tuncer YIĞCI; çalışanları ilgilendiren sanat ve yönetim kurulu kararlarının, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında tarafına iletilmesi talebi kurum tarafından reddedilince Bimer’e yaptığı itiraz kabul edilmiş ve kararların iletilmesi istenmiştir. Ancak yönetim, kararların tümünü vermemiştir. ikinci itiraz ile üyemiz  tüm kararları alabilmiştir. Bu süreci devtiyatro@yahoogroups.com adlı kapalı grupta  ifade edince hakkında kınama cezası verilmiştir. Buna karşı açtığı davada ilk derece mahkemede kazanmış, fakat kurumun itirazı üzerine Bölge İdare Mahkemesi itirazı yerinde bulunca Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kullanmıştır. 5 yıl süren bu serüven AYM kararıyla üyemizin lehine sonuçlanmış bulunuyor. Bu kararın tüm çalışanların demokratik bir çalışma ortamına kavuşmasına katkı sağlamasını umuyoruz…

Hürriyet Haber :

AYM: Eleştirel yazıya disiplin cezası, ihlal

ANAYASA Mahkemesi (AYM) iki ayrı kararıyla kurum içi ifade özgürlüğüne vize verdi ve eleştirel yazıları nedeniyle disiplin cezası verilen başvuruların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmetti.

AYM, ilk kararında, Devlet Tiyatroları’nın kurum içi paylaşım sitesinde yazdığı eleştirel yazılar nedeniyle “kınama cezası” alan tiyatro sanatçısı Tuncer Yığcı’nın, “ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine”, yeniden yargılama yapılmasına ve 5 bin 500 lira tazminata hükmetti. AYM, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılamaya karar verdiği için her iki başvurucunun da disiplin cezası ihlal kararı ışığında kaldırılacak. AYM kararları benzer şekilde disiplin cezası alanlar yönünden lehte örnek niteliği taşıyor. Kurum çalışanlarının üye olduğu internet siteleri, kurum bültenlerindeki eleştirileri nedeniyle verilen disiplin cezalarına karşı dava açıp reddedilenler de AYM’ye başvurabilecekler.

DEMOKRATİK TOPLUM DÜZENİ

AYM ikinci kararıyla Balıkesir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’na kayıtlı çalışan, Katılımcı Demokrat Muhasebeci Mali Müşavirler olarak adlandırılan bir grup tarafından çıkarılan “Fenıame” adlı bültende, “Soruyoruz!” başlıklı yazı yayınlayan Metin Yalçın’a verilen disiplin cezasını ifade özgürlüğünün ihlali saydı ve yeniden yargılamaya hükmetti. AYM’nin 6 Şubat tarihli oybirliği ile verilen bu kararı da özetle şöyle:

“Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı, bu itibarla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”

Cumhuriyet Haber:

AYM’den özgürlük dersleri

Anayasa Mahkemesi (AYM), kurumlarının uygulamalarını eleştiren iki kişiye ceza verilmesini “ifade özgürlüğü” ihlali saydı. AYM, muhalefet etme ve görüş açıklamanın, “demokratik bir katılım için vazgeçilmez olduğunu” vurguladı.

Balıkesir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’na kayıtlı olan serbest muhasebeci mali müşavir Metin Yalçın, “Demokrat Muhasebeci Mali Müşavirler” olarak adlandırılan bir grup tarafından çıkarılan “Fername” adlı bültende “Soruyoruz !” başlıklı yazı kaleme aldı. Yalçın, yazıda, oda yönetim kurulunun uygulamaları ile ilgili olarak bazı iddialara yer verildi. Yazı nedeniyle Yalçın’a uyarı cezası verildi. Karara itirazdan sonuç alamayan Yalçın, AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. Başvuruyu karara bağlayan AYM, “muhalefet etme” ve “ifade özgürlüğü” vurgusu yaparak yeniden yargılama yapılmasını istedi. Karar oybirliğiyle alındı. AYM, ifade özğürlüğüne yönelik başka bir karar daha verdi. Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü’nde 28 yıldır görev yapan tiyatro sanatçısı Tuncer Yığcı, sadece devlet tiyatrosu çalışanlarının üye olduğu kapalı bir grup olan “devtiyatro@yahoogrups.com” adlı sitede, “Sanat ve Yönetim Kurulu’nun 3 yıllık kararlarını nasıl elde ettim?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yığcı’ya kınama cezası verildi. Cezaya itirazından sonuç alamayan Yığcı, AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. AYM, cezada “kanunilik şartının” sağlanmadığına vurgu yaptı. Ayrıca güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği belirtti. Yeniden yargılama yapılması istendi. Kararda, 5 bin 500 lira manevi tazminat ödenmesine de hükmedildi.