
OHAL, KHK REJİMİ VE KAMU EMEKÇİLERİ İHRAÇ KURULTAYI PROGRAM


Resmi Web Sitesi


Bugün saat 11.00’da Konfederasyonumuz Merkez’inde gerçekleştirdiğimiz basın toplantısı ile 2016 yılı hak ihlalleri raporumuzu açıkladık! Basın toplantısına Genel Sekreterimiz Hasan Toprak, Hukuk- TİS ve Uluslararası İlişkiler Sekreterimiz Fatma Çetintaş, Mali Sekreterimiz Ramazan Gürbüz, üye sendikamız ESM Genel Başkanı Mustafa Şenoğlu ile BES Genel Toplu İş Sözleşmesi ve Hukuk Sekreteri Şenol Köksal katıldı.
Basın açıklamasını Hukuk- Tis ve Uluslararası İlişkiler Sekreterimiz Fatma Çetintaş gerçekleştirdi. 2016 Hak İhlalleri Raporu ve ek tablolar aşağıdadır.
Öncelikle iktidarın tüm baskı, yıldırma ve engelleme politikalarına, muhalif kurumların sesini kısma girişimlerine rağmen inatla ve kararlılıkla basın, düşünce ve ifade özgürlüğü için mücadele eden siz özgür basın emekçilerine buraya geldiğiniz için teşekkür ediyoruz.
Karanlık bir tünelden geçiyoruz. Ancak tünelin ucundaki ışığa dair umudumuzu, inancımızı hiç kaybetmedik. Bize bu umudu veren devraldığımız emekçilerin yüzyıllardır süregelen eşitlik, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi, kararlılığı ve aydınlık geleceğe dair inancımızdır.
Son yıllarda sendikal hak ve özgürlükler alanında, çalışma yaşamında yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla altışar aylık raporlar yayınlıyoruz. Arşivlerinizde bunlar mevcuttur. Gerek bunlar incelendiğinde ve gerekse de birazdan çoğu da yansımayan hak ihlalleri raporumuz incelendiğinde sendikal hak ihlallerinde oldukça vahim bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz görülecektir.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çalışma yaşamında yaşanan hak ihlalleri 12 Eylül darbesinin çalışma yaşamına etkileri ile karşılaştırıldığında pek çok başlıkta 12 Eylül’ü kat be kat aşan ihlaller ile karşılaşmaktayız.
Bugün genel olarak 2016 yılına dair yaşanan ihlallere dair verileri aktaracağız. Verilerin yıl bazında bütünlüklü olarak değerlendirilebilmesi için derlediğimiz 1 Ocak-7 Mayıs 2016 ile 7 Mayıs – 31 Aralık 2016 dönemlerine ait iki raporumuzu da kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.
Rapora ilişkin değerlendirmemize geçmeden önce şunu da belirtmek isteriz ki, ITUC tarafından yayınlanan “2016 İnsan ve Sendikal Haklar Raporu”nda Türkiye; Kamboçya, Hindistan ve İran gibi ülkelerle birlikte çalışanlar için en kötü ilk 10 (on) ülke listesinde yer almıştır. Bu raporda KESK üyelerine yönelik baskı, yönelim ve ayrımcı politikalara da geniş yer ayrılmıştır.
Adı OHAL olsa da askeri darbe dönemlerinde bile olmayan işlemler hayata geçirilmekte, uluslararası sözleşmeler ve anayasadan doğan haklarımız ayaklar altına alınmaktadır. Cumhurbaşkanının “mevzuatı bir yana bırakın” söylemi bugün OHAL adı altında bir yönetim biçimine dönüşmüştür. OHAL’i son uzatma girişiminde usulen bile olsa prosedüre uyma ihtiyacı duymamaları nasıl bir keyfiyetle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. OHAL yönetiminin kalıcı hale getirilmesi için AKP ve MHP tarafından hazırlanan, içeriği halktan ve emekçilerden saklanan anayasa değişikliği teklifinin görüşmeleri TBMM’de sürmektedir.
Faşizan yönelim temel hak ve özgürlüklerde, sendikal örgütlenme ve haklarda sınır tanımaz bir hale dönüşmektedir. Kamu emekçilerinin yıllardır fiilen gerçekleştirdiği, iç hukukta ve AİHM’de yüzlerce kararla haklılığı yargısal olarak da kabul edilen, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan grev hakkımız özellikle son bir yıldır neredeyse fiilen illegal örgütsel bir faaliyet olarak işlem görmektedir.
On binlerce üyemiz 12-13 Ekim ve 29 Aralık 2015 tarihinde gerçekleştirdiğimiz grevler nedeniyle ilkin soruşturmalara maruz kalmış, ardından açığa alınmalarda temel gerekçe olarak kullanılmıştır. Yine basın açıklamalarımız, hükümet politikalarına itiraz ettiğimiz tüm eylem ve etkinliklerimiz soruşturma konusu yapılmaktadır. 29 Aralık grevi nedeniyle açılan binlerce soruşturmanın dışında, diğer sendikal eylem ve etkinlikler nedeniyle de en az 322 soruşturma açılmıştır.
Üyelerimiz hakkında soruşturma açmak için Cemaatin devlet içinde etkin konumda olduğu yıllarda daha çok isimsiz mailler ve telefon ihbarları yöntemleri kullanılıyordu. Bunların soruşturma açılması için bizzat polis tarafından yapıldığını biliyor, dile getiriyorduk. Nitekim son dönemlerde bu yöntemin cemaat polisleri tarafından davalarda kullanıldığı çok sayıda delil ile kanıtlanmış oldu.
Cemaatin etkisinin kırılmaya başladığı son dönemlerde ise Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) bir ihbar kurumu olarak kullanılmaya başlanmıştır.
OHAL ile birlikte ise; ya tekrar isimsiz mailler, telefon ihbarları kullanılmakta ya da ağırlıkta bunların hiçbirine ihtiyaç duyulmamaktadır. Soruşturma, açığa alınma ya da ihraçlar için OHAL kanunu yeterli görülmektedir. İktidar soruşturma için artık somut bir gerekçe bulmak zorunda değilmiş gibi davranmaktadır. Açığa alma ve ihraçlarda “Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı” demek yeterli görülmektedir. “Devlet güvenliği” denildikten sonra devletin tüm kurumlarında akan sular durmakta, yargı da gidişata genellikle uymaktadır.
Bu dönemin en belirgin bir diğer özelliği de her tür hukuksuzluğun, baskının, yönelimin serbest olması ama bu haksızlıklara karşı en ufak bir protesto eyleminin ise yasaklanmasıdır. Bu süreçte baskılara karşı yapmak istediğimiz bölge mitinglerimiz, basın açıklamalarımız, sendikalarımızın eylemleri, 10 Ekim katliamı anma etkinliklerinin nerdeyse tümü yasaklanmıştır.
En son Konfederasyonumuzun düzenlediği, İşimi Ekmeğimi Geri İstiyorum” sloganı ile ihraç edilen ve açığa alınan kamu emekçilerinin görevine iade edilmesi amacıyla 21 Aralık tarihinde İstanbul’dan başlayıp Ankara’da sona ermesi planlanan “EMEKÇİ YÜRÜYÜŞÜ”müze başlangıç noktası olan Kadıköy İskele Meydanı’nda polis cop, kalkan, biber gazı ve plastik mermilerle müdahale etmiştir. Müdahale sırasında Sendikamız SES İstanbul Anadolu Şb. Başkanı Erdal Güzel yaralanmıştır.
Valiliklerin OHAL yasaklarını bile kuruma göre uygulandığının çok sayıda örneklerinden biri Emekçi Yürüyüşü eylemimizin Kocaeli programında yaşanmıştır. Kocaeli’nde daha bir hafta önce yandaş Konfederasyonun pankartlı, sloganlı basın açıklamasına izin verildiği halde KESK’e sokakta yapacağı açıklamanın valilik tarafından yasaklandığı söylenmiş ve basın açıklamamıza polis tarafından çok sert bir şekilde müdahale edilmiştir.
Açığa alma, ihraç başta olmak üzere sendikalarımız yöneticileri bilinçli ve sistematik olarak hak ihlallerine maruz kalmaktadır. KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy, Sendikamız BES Genel Başkanı Fikret Aslan, SES MYK üyesi Fikret Çalağan’ın da aralarında bulunduğu yüzlerce sendika yöneticisi arkadaşımız ihraç edildiler. Neredeyse tüm sendika MYK üyelerimiz hakkında açılmış onlarca adli ve idari soruşturma söz konusudur. Siyasi iktidar OHAL ortamını kullanarak sendikal örgütlenmeyi hedef almakta, cezalandırmaktadır. Sendikal hak ve örgütlenme siyasi iktidarın tehdidi ve kuşatması altındadır.
Bu noktada dikkat çekmek istediğimiz bir husus da, siyasi iktidarın yarattığı ortam ve başlattığı ihbarcılık neticesinde çoğu kurum idarecisinin işyerlerinde sendikalarımızın yönetici ve üyelerinin açığa alınmasına ya da ihraç edilmesine yol açacak şekilde asılsız iddia ve karalamalarla suçlamalarda bulunmalarıdır. Bu idareciler hesap verme ve kanıtlama durumunda olmadıklarından ya da hukuk yollarının kapalı olmasından aldıkları rahatlıkla OHAL sürecini sendikal mücadeleyi tasfiye etme, yandaş sendikaları güçlendirme fırsatı olarak kullanmaktadırlar. Ankara, Kocaeli Üniversiteleri başta olmak üzere birçok üniversitede yöneticiler, demokrat ve aydın kimlikleriyle öne çıkan akademisyenleri OHAL kanunu arkasına sığınarak kapsamlı bir tasfiye ile tam bir kıyıma dönüştürmüşlerdir.
Aynı şekilde adli soruşturmalarda çoğu savcı üyelerimize “niçin KESK’e bağlı sendikalara üye oluyorsunuz” gibi sorular sorarak konfederasyonumuzu potansiyel suç odağı gibi gösterme çabası içerisindedir.Soruşturmalar, mobbing, ceza davaları vb. tüm baskı araçları kullanılarak var olan üyelerimiz istifa etmeye zorlanmakta, yeni üye yapmalar engellenmeye çalışılmaktadır.
Örneğin daha birkaç gün önce Mardin Kızıltepe’de gözaltına alınan öğretmenlere savcı “EĞİTİM SEN’e üye olmanın suç olduğunu bilmiyor musun” şeklinde soru sormuş, avukatımızın itirazı ve bu cümlenin tutanaklara geçirilmesini istemesi karşısında sayın savcı paniğe kapılarak söylediklerini tutanağa geçirmemiş, avukat arkadaşımızı azarlayarak dışarı çıkartmak istemiştir.
OHAL kapsamında 31 Aralık 2016 tarihine kadar bağlı sendikalarımız üyesi-yöneticisi toplam 11.711 kamu emekçisi açığa alınmıştır. Bunlardan 10.692’si görevine iade edilmiş, 490’ı OHAL KHK’leri ile (672,675 ve 677 sayılı KHK’ler) memuriyetten çıkarılmıştır.
Açığa almalar sadece OHAL Kanununa dayalı yapılmamaktadır. 2016 yılı itibariyle sosyal medya paylaşımları ve Cumhurbaşkanına hakaret iddiası ile 78 arkadaşımız açığa alınmıştır. Toplamda 11789 KESK’li açığa alınmış olup iadeler sonrası 31 Aralık tarihi itibari ile bağlı sendikalarımız üyesi-yöneticisi toplam 529 kamu emekçisi halen görevden uzaklaştırılmış (açıkta) durumdadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının 10 Ocak 2017 tarihinde yaptığı açıklamaya göre OHAL Kanunu kapsamında bugüne kadar 135.356 kamu çalışanı hakkında işlem yapılmış, bunlardan 97.679’u ihraç edilmiştir.
OHAL kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle 31 Aralık 2016 tarihine kadar bağlı sendikalarımız üyesi-yöneticisi toplam 2.094 kamu emekçisi memuriyetten çıkarılmıştır (ihraç edilmiştir).
2016 yılı içerisinde; adli ve idari soruşturmalar sonucu ihraç edilenler de dâhil edildiğinde toplamda 2.179 KESK’li haksız, hukuksuz şekilde ihraç edilmiştir. Bununla birlikte 6 Ocak 2017 tarihinde yayınlanan KHK’lar ile 343 KESK’li arkadaşımız daha ihraç edilmiştir. Dolaysıyla bugün itibariyle toplam 2522 arkadaşımız ihraç edilmiş durumdadır.
İhraç edilen, açığa alınan arkadaşlarımızın 15 Temmuz darbe girişimiyle nasıl bir bağları olduğuna dair en ufak bir delil olmadığı gibi iktidarın öyle bir iddiası da yoktur. Bu durumun kendisi bile darbe girişiminin hükümet için muhalif tüm kesimleri tasfiye etmenin bahanesine dönüştürdüğünün somut kanıtıdır. AKP er ya da geç bu zulmün hesabını verecektir. Konfederasyonumuz tüm zorluklara rağmen fiili ve meşru mücadelesinin yanı sıra hukuki mücadelesini de yürütmektedir, yürütecektir.
Ayrıntılarını raporumuzda görüleceği üzere 2016 yılı içerisinde en az 122 KESK’li sürgün edilmiştir. Gerçek rakamların bu sayıyı katladığını tahmin ediyoruz. Yaratılan korku iklimi nedeniyle sürgün edilen kimi üyeler durumun raporlaştırılması sonrasında farklı baskılarla karşılaşmaktan kaygı duymaktadır. Sürgün edilen arkadaşlarımızdan kimisi işyeri temsilcisi ya da sendika yöneticisi olup sürgünler yoluyla da sendikal faaliyetlerin yürütülmesi engellenmek istenmektedir.
Son bir yıl içerisinde soruşturmalar sonucu 47 aylıktan kesme ve idari para cezaları, 35 kademe ilerlemesi cezası başta olmak üzere çok sayıda cezai müeyyide uygulanmıştır. Yine raporda ayrıntıları görüleceği üzere sendikal eylem ve etkinlikler gerekçe gösterilerek çok sayıda arkadaşımıza Kabahatler Kanununa muhalefet etme iddiasıyla çeşitli oranlarda para cezaları verilmiştir.
Bu dönemde demokratik ve meşru sendikal eylem ve etkinliklerimizin neredeyse tümü “devlet güvenliğine tehdit” olarak değerlendirilmekte, soruşturma ve ceza konusu olmaktadır.
Kimi idareciler ise adli soruşturma beraatla sonuçlanmasına rağmen aynı konuda idari cezalar vererek AKP döneminde bir var olma mücadelesine dönüşen yaranmacılıkta sınır tanımadıklarını ispat etmişlerdir.
Ceza davaları ve soruşturmalarının çoğu Cumhurbaşkanı ve başbakana hakaretten dolayı açılmaktadır. Bu dönemde de bu çerçevedeki davalar artarak devam etmiştir. 2016 yılında en az 59 arkadaşımıza hem adli hem idari soruşturmalar açılmış, çoğunlukla da ikisinden de cezalar verilmiştir.
Aynı şekilde OHAL sonrası bir furyaya dönüşen, takibi için KHK’larla polis, MİT ve diğer istihbarat birimleri içinde özel birimler oluşturulan sosyal medya paylaşımları nedeniyle yüzlerce arkadaşımız gözaltına alınmış, kimisi tutuklanmıştır. Çok azı elimize ulaşan bilgilere göre sosyal medya paylaşımları nedeniyle işyerlerinde en az 121 soruşturma açılmıştır.
2016 yılının en vahim baskı araçlarından biri de gözaltı ve tutuklamaların sıradanlaştırılması ve OHAL sonrası günlerce gözaltında tutma uygulamasıdır. 2016 yılı içerisinde en az 292 KESK’li gözaltına alınmıştır. Arkadaşlarımız memur olup adresleri sabit olmasına ve iddia edilen suçlamaların sendikal faaliyetlerden oluşmasına, dolaysıyla savcılığa çağrılıp ifade alınma olanağı olmasına rağmen bu kadar yoğun gözaltı yapılması hukuksal gerekçelerle açıklanamaz. 2016 yılında 71 KESK’linin tutuklanmış olması da bu tabloya eklenince AKP’nin her tür baskı aracını kullanmada beis görmediği anlaşılacaktır.
Öte yandan Diyarbakır, Mardin başta olmak üzere bazı illerde toplu gözaltılar yapılması, ardından çıkarılan KHK’larla bu arkadaşlarımızın ihraç edilmesi ya da açığa alınmaları manidardır. Bu gözaltların ihraç ve açığa alınmaya gerekçe oluşturabilmek için yapıldığına dair yaygın bir kanı vardır.
AKP’nin cinsiyetçi ve muhafazakâr politikaları 2016 yılında hem baskılarda kadınların öncelikle hedef alınmasıyla hem de çalışma yaşamındaki uygulamalarla artarak devam etmiştir. 2016 yılında birçok ilde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Birlik mücadele ve Dayanışma Günü ile 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü etkinlikleri yasaklanmış, engellemeler yaşanmıştır. KESK Kadın Sekreterimiz Gülistan Atasoy ihraç edilmiştir.
Örneğin Adıyaman Valiliği, üye sendikamız BES İl Kadın Sekreteri hakkında Konfederasyonumuz tarafından hazırlanan “8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü”ne ilişkin okuduğu basın açıklaması metninden dolayı soruşturma başlatmış, ardından sürgün edilmiş, daha sonra da açığa alınmıştır.
İşyerlerinde sendikal ayrımcılık ve sendikal faaliyetlerin engellenmesi ihlallerinde de kaygı verici bir artış yaşanmaktadır.
Genel olarak da lojman tahsisi, tayin ve atamalar, görevde yükselmeler başta olmak üzere birçok konuda yandaş sendika lehine çok açık ayrımcılık yapılmaktadır.
OHAL sonrası birçok yerde idareciler ve kolluk güçleri üyelerimizi yandaş sendikalara geçmeleri için açığa alınma ve ihraç edilmeyi dolaylı bir tehdit olarak kullanmaktadırlar.
Bu konuda üyelerin istifaya zorlanmasının özellikle sendikamız DİVES üyeleri üzerinde yoğunlaşması dikkat çekicidir. Hükümete diyet borcunu ödeme telaşındaki Diyanet İşleri Başkanlığının ve idarecilerinin birçok yerde sendikamızın adını vererek anti propaganda yapmaları, ayrımcı davranmaları sendikamızı ciddi şekilde etkilemektedir. 2016 yılında toplam 509 üyesi olan DİVES’in 54 üyesinin ihraç edilmesi yönelimin merkezi olduğunu göstermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik karşıtı faaliyetlerinin yanı sıra sendikal faaliyetlerde de yanlı ve ayrımcı davranarak kurumun tüm olanaklarını AKP’nin politikaları ve ihtiyaçları doğrultusunda kullanmaktadır.
Diğer bir ayrımcılık ise stajyer öğretmelere yönelik “stajyerlik durumlarının yandaş sendikaya geçmeleri halinde daha rahat kaldırılacağı” şeklinde bazı illerde yapılan baskı ve yönlendirmedir.
Yine yandaş sendikaya geçişi özendirmek ve teşvik etmek için kimi yerel yönetimlerde yasaya aykırı şekilde sosyal denge tazminatlarından yararlanma koşulları ağırlaştırılmaktadır.
Örneğin Sendikamız TÜM BEL-SEN ile Derik Belediyesi arasında 01.04.2016 tarihinde imzalanan ve 15.03.2016 tarihi itibariyle yürürlüğe giren TİS sözleşmesi, AKP tarafından atanan kayyum tarafından,10.10.2016 tarihinde, 4688 sayılı yasanın 32. Maddesine dayanılarak iptal edilmiştir. Genel olarak da kayyumların ilk icraatlarının emekçilerin kazanılmış haklarına ve sendikal tercihlerine yönelik olması elbette Hükümet politikalarından bağımsız değildir.
Kayyum atanan belediyelerde sendikalarımızdan istifa edilmesi için sistematik bir çalışma yürütüldüğünün en bariz örneği Batman’da yaşanmıştır. Batman Belediyesine atanan Kayyumun atadığı yandaş sendika yöneticisi kayyum yardımcısının baskısı ve teşviki sonucu sendikamız TÜM BEL-SEN üyesi 150 kişi istifa etmiş, büyük çoğunluğu yandaş sendikaya geçmiştir.
2016 yılında hukuksal ve meşru zeminde hak olan greve katıldıkları için on binlerce eğitim emekçisine soruşturmalar açılıp cezalar verilirken, aynı devlet yüzbinlerce çocuğu eğitim ve öğrenim hakkından, eğitim emekçilerini ise çalışma hakkından yoksun bırakmıştır. Sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği, hatta kalktığı çoğu çatışma bölgesinde okullar kapalı tutulmuş, karakollara dönüştürülmüş, çocuklarımız ve eğitim emekçilerimiz belirsizlik ve kaygı içerisinde bekletilmiştir.
Geçen her gün AKP karanlığı hak ve özgürlükler üzerine bir karabasan gibi çöküyor. Her gün bir gün öncesini aratır duruma geldi. Korku, kutuplaşma ve kaos stratejisi üzerinden geleceğimiz ipotek altına alınmaya çalışılıyor. Ne yazık ki bugünleri bile arayabileceğimiz bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Askeri darbeler dönemi AKP darbeleri ile devam ettiriliyor.
Yüzbinleri aşan ihraçlar da göstermiştir ki kamu emekçilerinin iş güvencesi yasal, anayasal değişikliğe gidilmeden ortadan kaldırılmıştır. On binlerce kamu emekçisi işsiz bırakılarak ailesiyle birlikte sokağa, açlığa terkedilmiştir.
İş yerlerinde iş barışı tamamen ortadan kalkmış durumdadır. Kamu emekçilerinin yan yana çalıştığı iş arkadaşına bile güvenmediği, baskı ve tedirginliğin tüm iş yerlerini ele geçirdiği bir süreçte kamu hizmeti üretilmeye çalışılmaktadır!
Ekonomik kriz derinleşiyor ve çalışan emekçiler de sefalet sınırında yaşam mücadelesi veriyor.
Dünden bugüne yalnızca kendi üyeleri için değil tüm kamu emekçilerine dönük haksız, hukuksuz uygulamalar ve sömürü karşısında hiçbir siyasi iktidara boyun eğmeyerek mücadele eden Konfederasyonumuz KESK tamda bu özelliğinden dolayı AKP iktidarının ve yandaşlarının hedefi olmaktadır.
Ancak KESK, bağlı sendikaları ve yüzbinlerce üyesi olarak ne geçmişte ne de bugün karanlığa teslim olmadık, olmayacağız. Korku imparatorluğu kendi sonunu getirmeye mahkûmdur. Kaçınılmaz sonlarını emekçileri ve demokrasi güçlerinin ortak ve birlikte mücadelesi getirecektir.
AKP faşizmine birlikte karşı koymak ve ortak mücadele etmek dışında bizi aydınlığa çıkaracak bir yol olmadığının bilinciyle tüm ezilenler ve ötekileştirilenlerle birlikte büyük bir dayanışma ağını kuracak, baskıları göğüsleyecek ve püskürteceğiz.
Fiili, meşru ve hukuki mücadelemizi her ne pahasına olursa olsun yükselteceğiz.
Saygılarımızla…
Rapor ekleri için linki taklayın

Bugün saat 13.00’da Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu başkanlığındaki heyet, Çalışma Müsteşarı Ahmet Erdem, Devlet Personel Başkanlığı vekili Enes Polat ve Sendikalardan Sorumlu Daire Başkanı İbrahim İnan ile birlikte Konfederasyonumuza bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyarette, Eş Genel Başkanımız Lami Özgen, Genel Sekreterimiz Hasan Toprak, Basın-Yayın ve Eğitim-Örgütlenme Sekreterimiz İlhan Yiğit, Kadın Sekreterimiz Gülistan Atasoy ve Mali Sekretemiz Ramazan Gürbüz hazır bulundular.
Ziyarette, demokratik mücadelede Konfederasyonumuzun önemine değinen Müezzionoğlu, 15 Temmuz darbe girişimden ve bombalı saldırılardan bahsederek ülkenin olağanüstü bir süreçten geçtiğini, farklı kararlar alınması gerektiği dile getirdi. Müezzinoğlu, ülkenin daha demokratik, daha hukukun üstünlüğünün uygulandığı süreçlere ulaşması için çaba sarf ettiklerini belirterek, OHAL sürecinden uzaklaşarak, bir an önce normalleşme istediklerini, ülke çalışanlarını da daha iyi koşullara taşımak için çalıştıklarını kaydetti.
Müezzinoğlu AKP olarak KESK’in kuruluş felsefesini bildiklerini, ülkenin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi için mücadele ettiklerini belirterek yakın zamanda gerçekleşen darbe girişiminin ülkenin geleceğini etkilediğini, bedelinin ise ağır bir şekilde ödendiğini kaydedederek tüm kamu emekçileri ile açığa alınan, ihraç edilen üyelerin hak ve çıkarlarının korunmasının KESK’in görevi olduğunu ve Çalışma Bakanlığı’nın da bu süreçte KESK ile birlikte ortak sorumluluğu olduğunu ifade etti.
Eş Genel Başkanımız Lami Özgen ise, emek ve demokrasi mücadelesi bağlamında, Türkiye’nin demokratikleşmesi, barış, insanca yaşam mücadelemizi dün olduğu gibi bugün de sürdürdüğümüzü, ancak özellikle OHAL bahanesiyle sendikal faaliyetlerin sürekli yasaklanmasının, temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yönelik bir durum olduğunu, bundan vazgeçilmesi gerektiğini belirterek açığa alınan ve ihraç edilen kamu emekçilerine yönelik 10-11 Aralık bölge mitinglerinin keyfi olarak yasaklaması konusunu dile getirdi.
Özgen, temel hak ve özgürlüklerin yasaklanması, sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlanması noktasında KESK’in ülkenin ve çalışma yaşamının demokratikleşmesi mücadelesinde tüm kamu emekçilerinin iş güvencelerinin önemine değinerek, iş güvencesine ve kamunun tasfiyesine yönelik saldırıların arttığı bu dönemde Çalışma Bakanlığı’nın emekçilerden yana taraf olması gerektiğini, OHAL, KHK’ler eliyle ise kamu emekçilerinin iş güvencelerinin elinden alınmasının kabul edilemez olduğunu, ihraçlar ve açığa alınanlarının görevlerine iade edilmesi gerektiğini belirtti. Eş Genel Başkanımız Lami Özgen, SGK’da açığa alınanların görevde yükseltme sınavına alınmamasını örnek vererek bu durumun özlük hakkına yönelik bir saldırı olduğunu, değişik bakanlıklarda da buna benzer keyfi uygulamaların öne çıkarıldığı, bütün bunları gidermeye yönelik ise DPB’nin gerekli uyarıları yapması ihtiyacını dile getirdi.
Özgen, 21 Aralık tarihinde “İşimi, Ekmeğimi Geri İstiyorum” şiarıyla ihraç edilen arkadaşlarımızın özne olacağı İstanbul-Ankara yürüyüşünün engellenmemesi, yasaklanmaması noktasında Çalışma Bakanlığı’ndan destek beklendiğini ifade ederek, ihraç edilen, açığa alınan bütün kamu çalışanları adına bu eylemi gerçekleştireceklerini belirtti.

10 Ekim 2015 tarihinde KESK, DİSK, TMMOB ve TTB tarafından düzenlenen Emek Barış Demokrasi mitingine katılmak üzere Ankara Garı önünde toplananlara yönelik canlı bomba saldırısına ilişkin davanın ilk duruşması bugün görülüyor.
101 karanfilimizin yaşamını yitirdiği katliama ilişkin davanın ilk duruşmasının Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir hafta boyunca görülmeye devam etmesi planlanıyor.
Aylar sonra yargılamasına başlanacak davada, 15’i tutuklu 36 sanık bulunuyor. Soruşturma sonucunda 18 zanlı hakkında takipsizlik kararı verildi. Takipsizlik verilen sanıklar arasında ölen 2 bombacı, kendini patlatarak öldüren Halil İbrahim Durgun ve Yunus Durmaz yer alıyor.
Bir hafta sürmesi beklenen davada, dosyaya bakan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda yeterli yer olmadığı gerekçesiyle, 11- 12 Ağır Ceza Mahkemeleri salonları kullanılıyor. Davanın ilk duruşması saat 10.00’da başladı.
Coşkun; “Gelmeyen adaleti oldura oldura getirmek için buradayız”
Dava için Emek ve demokrasi güçleri Ankara Adliyesi C Kapısı’nda saat 08.30’dan itibaren toplanmaya başladı. Burada yapılan açılamada katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları ve yaralıların kurduğu 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği (10 EKİM-DER) Başkanı Mehtap Sakine Coşkun ve konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Lami Özgen konuştu.
10 EKİM-DER Başkanı Mehtap Sakine Coşkun Adliye önünde yaptığı konuşmada.”Bugün, yaklaşık 1 yıldır verdiğimiz adalet mücadelesi ve dayanışma sonucu olarak buradayız. Adalet istiyoruz. Haksızlıklara karşı durmak için buradayız. Cumhuriyet tarihinin en büyük yargılanmasında maalesef mağdurlar, tanıklar olarak buradayız” dedi.
Coşkun, “Biz bu işin peşini bırakmıyoruz dediğimiz zaman bir şeylerin seyri değişecek. Bir gündemi 2 gün konuşamıyoruz bu ülkede. Biz emek, demokrasi, barış diye haykırırken en çok bu noktadan mağduriyete uğruyoruz. İsterse 10 yıl sürsün. Ölen 101 cana bir sözümüz var. Çekilen acılar boşa olmasın diye. Gelmeyen adaleti oldura oldura getirmek için buradayız. Barışı da, adaleti de olduracağız” diye konuştu.
Coşkun sözlerine şöyle devam etti: “Örgütlülüğümüz dayanışmamızla bir ilki başarıyoruz. Türkiye’ye sesleniyoruz: Adalet mücadelemize destek ol vicdanın için. Psikolojik bir savaş bekliyor bizi. Herkesin buna dikkat etmesini istiyoruz. Bugün var gücümüzle bütün öfkemizi içimize gömerek mahkeme heyetinin gözünün içine bakacağız ve bunun hesabını verin diyeceğiz. Var gücümüz ve enerjimizle duruşmaya odaklanalım.”
KESK Eş Genel Başkanı Özgen: “Yüzleşme sürecimizi mutlaka kazanacağız”
Daha sonra konuşan konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Lami Özgen ise “Bu katliam hepimize yönelik yapıldı. 100 yılın tarihsel sorumluluğu olarak sahip çıkmak gerekiyor. Diktatörlüğe, savaşa karşı özgürlüğü, barışı savunan insanlara yapıldı bu katliam” diye konuştu.
10 Ekim Ankara katliamı davasının adaletle yüzleşme davası olduğunu vurgulayan Eş Genel Başkanımız “Bu yüzleşme dünden bugüne işlenmiş katliamların da ölçüsü olacaktır” dedi.
Konuşmasında dava açılması sürecinde yaşanan zorluklara da dikkat çeken Eş Genel Başkanımız Özgen “Bizi korkutarak sindirmeye çalıştılar. Biat ettirmeye çalıştılar. Korkmadık, biat da etmedik. Dün olduğu gibi bizi sindirmek isteyenler, gözdağı vermek isteyenler, katliam alanında gaz sıkanlar kameraların karşısında katliamı onaylayanlar, soruşturmaları kapatanlar bilsin ki adaletle yüzleşme hesabını harekete geçireceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın” dedi.

AKP iktidarının “Darbe fırsatçılığıyla” toplumun bütün kesimlerine yönelik başlattığı saldırı dalgası Cumhuriyet Gazetesi’ne uzandı.
İmc TV, Hayat TV, Dicle Haber Ajansı, Özgür Gün Tv, Zarok Tv, Jin Haber Ajansı, Evrensel Kültür Dergisi ve daha bir çok yayın kuruluşu arka arkaya kapatıldı. Bugün ise sıra Cumhuriyet gazetesine geldi.
Bu sabah Cumhuriyet Gazetesi sahibi olan vakfın yönetim kurulundaki 15 isim hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Karar sonrasında vakıf yönetim kurulu üyelerinin ve yazarlarının birer birer evleri basılmaya başlandı.
Darbe girişimi bahanesiyle ilan edilen OHAL, AKP’nin tüm muhalefeti baskı altına alması için bir araç olarak kullanılmakta, hukuk, Anayasa ve Uluslararası sözleşmeler ayaklar altına alınmakta, düşünce ve ifade özgürlüğü engellenmeye çalışılmaktadır.
İktidarın baskı, linç, karalama politikalarına ve faşizan uygulamalarına inat, emekten yana, halkın haber alma hakkı için mücadele veren, gerçekleri korkusuzca sayfalarına taşıyan Cumhuriyet Gazetesi’ne Yürütme Kurulu üyelerimizin bugün gerçekleştirdiği ziyaretle dayanışma duygularımızı iletiyor, asla yalnız değilsiniz diyoruz!
Sustukça Kapınız Birer Birer Çalınacak!

OHAL’in kaldırılması, KHK’lerin geri çekilmesi, ihraç edilen ve açığa alınan kamu emekçilerinin derhal görevlerine iade edilmesi, iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen düzenlemelerin geri çekilmesi, baskı, sürgün, gözaltı ve tutuklamalar ile keyfi ve hukuksuz uygulamalara son verilmesi, anayasaya ve uluslararası sözleşmelere uyulması talepleriyle bugün Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Lami Özgen, Eş Genel Başkanımız Şaziye Köse, Genel Sekreterimiz Hasan Toprak ve Mali Sekreterimiz Ramazan Gürbüz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ile makamında bir görüşme gerçekleştirdi.
Görüşmede, Çalışma Bakanı Müezzinoğlu, gerçek mağdurlar konusunda titiz davrandıklarını, ihraç edilen memurların bir tehdit olarak görüldüğünü, kamudan başka alanlarda da çalışabileceklerini ifade etti. Müezzinoğlu, kamuda kimsenin iş güvencesi zırhına bürünemeyeceklerini söyleyerek iş güvencesinin kaldırılacağının işareti verdi.
Heyetimiz ise, 15 Temmuz darbe fırsatçılığına asla izin vermeyeceğini, Konfederasyonumuzun fiili ve meşru mücadele çizgisinden hareketle sendikal hak ve kazanımlarımız ile ihraç edilen/açığa alınan üyelerimiz konusunda son üyemiz görevine geri dönene kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi ifade etti.

29 Eylül- 15 Ekim dönemini kapsayan Mücadele Programımızı kamuoyu ile paylaştığımız 27 Eylül 2016 Salı günlü yaptığımız basın toplantısında 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile emekçilere, işçilere, özgür basına, demokratik muhalefete bedel ödetildiği bir dönemden geçtiğimizin altını çizmiştik.
Bugün genelde toplumun en geniş kesimleri özelde kamu emekçileri olarak sıkıştırıldığımız OHAL-KHK rejiminin cenderesinden çıkmanın tek yolunun sıramızı beklemeden ve zaman kaybetmeden haklarımızı korumak için bir arada birleşik mücadeleyi örmekten geçtiğini vurgulayarak bu temelde 29 Eylül- 15 Ekim dönemini kapsayan Mücadele Programımızı kamuoyu ile paylaşmıştık.
Söz konusu Mücadele Programımıza göre, 29 Eylül’den bugüne yürüttüğümüz imza kampanyamızın ve 15 Ekim’de tüm illerden gelen üyelerimizin kitlesel katılımı ile Ankara’da yapacağımız Merkezi Mitingin talepleri olan;
Taleplerimizi kamuoyu ile paylaşmak üzere; İstanbul, İzmir, Van-Diyarbakır olmak üzere üç koldan oluşan Yürüyüş Kollarımız bugün dört otobüsle yola çıkıyor.
‘Durak illerde’ yapılacak basın açıklamalarının ardından yoluna devam edecek olan Yürüyüş kollarımız üç günlük maratonun ardından 15 Ekim’de Ankara’da olacak.
Buna göre; 12 Ekim 2016 saat 18.00’de Haldun Taner Tiyatrosu yanı Kadıköy’de Eş Genel Başkanımız Şaziye Köse tarafından yapılacak basın açıklamamızın ardından yola çıkacak olan İstanbul Yürüyüş Kolumuz 13 Ekim’de Kocaeli ve Yalova, 14 Ekim’de Bursa’da yapılan karşılama ve basın açıklamalarının ardından 15 Ekim Cumartesi sabahı Ankara’da olacak.
12 Ekim’de Aydın’da yapılacak basın açıklamasının ardından yola çıkacak olan İzmir Yürüyüş Kolumuz13 Ekim’de İzmir ve Manisa, 14 Ekim’de ise Uşak’ta yapılacak karşılama ve basın açıklamalarının ardından yoluna devam ederek 15 Ekim Cumartesi sabahı Ankara’da olacak.
Van-Diyarbakır Yürüyüş Kolumuz iki otobüsle yola çıkacak. 12 Ekim’de Van’dan yola çıkanları taşıyan otobüsümüz Bitlis ve Batman’da yapılan karşılama ve basın açıklamalarından sonra Diyarbakır’a ulaşacak. Van-Diyarbakır Yürüyüş kolumuz Diyarbakır’da diğer illerin de katılımı ile yapılacak olan karşılama ve uğurlamadan sonra yoluna iki otobüsle devam edecek. 13 Ekim’de Urfa, Adıyaman ve Gaziantep, 14 Ekim’de Hatay, İskenderun ve Adana’da yapılacak olan karşılama ve basın açıklamalarının ardından yoluna devam ederek 15 Ekim Cumartesi sabahı Ankara’da olacak.
Sınırlı sayıdaki katılımcı ve otobüsten oluşan Yürüyüş Kollarımız daha çok mitingimize ilişkin kamuoyu oluşturma amaçlı olarak planlanmıştır.
Söz konusu Yürüyüş kollarımızın haricinde 14 Ekim’de Türkiye’nin dört bir tarafından hareket edecek otobüslerle yola çıkan üyelerimiz de 15 Ekim sabahı Ankara olacaktır.
Yani 12 Ekim’de yola çıkan Yürüyüş Kollarımızla, 14 Ekim’de Türkiye’nin dört bir tarafından yola çıkan üyelerimizle 15 Ekim sabahı “İşimize ve Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz, Bu Ağır Saldırıyı Da Püskürteceğiz!” Merkezi Mitingimiz için Ankara’da olacağız.
Yola Çıktık, İşimiz Ve Geleceğimize Sahip Çıkmak İçin Geliyoruz!
Kamu emekçileri başta olmak üzere OHAL-KHK rejiminin hedefi haline gelen tüm emek ve demokrasi güçlerini, ekmeği küçültülen, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırılan tüm yurttaşlarımızı,
Yürüyüş kollarımızın illerde yapacağı basın açıklamalarına,
Yurdun dört bir yanından gelen üyelerimizle 15 Ekim’de Ankara’da yapacağımız “İşimize ve Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz, Bu Ağır Saldırıyı Da Püskürteceğiz” Merkezi Mitingimize katılmaya,
Omuz olmaya çağırıyoruz!
KESK Yürütme Kurulu

672 sayılı KHK ile ihraç edilenlere ilişkin Konfederasyonumuz tarafından hazırlanan Danıştay dava dilekçesi ektedir.
Ekteki dilekçe örneğinin boş bırakılan bölümleri kişisel durumlara uygun olarak doldurulduktan sonra Danıştay’a başvurulacaktır. Tebliğ tarihi 1 Eylül olarak kabul edilerek davanın 60 günlük süre içerisinde açılması gerekmektedir. DİLEKÇE ÖRNEĞİ İÇİN TIKLAYINIZ
AİHM başvuruları için hazırlanan dilekçe örneği de kısa bir süre sonra sitemizden paylaşılacaktır.
KESK olarak, tüm kamu emekçilerinin sözcüsü ve mücadele örgütü olma kararlılığımzla mücadeleyi her alanda yükseltmeye devam edeceğiz!

Konfederasyonumuz KESK, darbe, OHAL ve KHK hukuksuzluğu ile binlerce kamu emekçisinin açığa alınması, işten çıkarılması ve halkın iradesini ortadan kaldıran kayyım uygulamalarına karşı hazırladığı eylem planını bugün Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu.
KESK MYK üyeleri ve KESK’e bağlı sendikaların yöneticilerinin katıldığı toplantıda basın açıklamasını KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse okudu.
Köse’nin yaptığı açıklama şöyle:
Değerli Basın Emekçileri
“Darbecilerle mücadele” adı altında emekçilere, işçilere, toplumsal muhalefete bedel ödetildiği, tam anlamıyla bir zulüm döneminden geçiyoruz. OHAL’le, KHK’lerle süren saldırı dalgasından, her dönem darbelerin-sıkıyönetimlerin, OHAL’lerin hedefi haline gelen konfederasyonumuz KESK’ de payına düşeni alıyor. Üyelerimiz kokteyl gerekçelerin öne çıktığı KHK’lerle FETÖ torbasına doldurulup açığa alınıyor, ihraç ediliyor.
Her fırsatta “mili irade”den dem vuran siyasal iktidar seçilmiş belediye başkanlarını görevden alarak kayyımlar atıyor. Bir taraftan halkın iradesi gasp edilirken diğer taraftan belediyelerde çalışanların iş güvenceleri pamuk ipliğine bağlanıyor.
Dünya Barış Gününde çıkarılan 672 sayılı KHK ile bağlı sendikalarımızın üyesi 200’ü aşkın arkadaşımız kamudan ihraç edildi. Okulların açılmasına on gün kala 9.800’ü bağlı sendikamız EĞİTİM SEN üyesi olmak üzere toplam 11.301 eğitim emekçisi açığa alındı. Ardında da farklı illerde soruşturmalar başlatıldı. İşin garip tarafı Saray başta olmak üzere hemen herkes kamuda açığa almalarda, ihraçlarda “at izi it izine karşıtı” tespiti yapıyor. Ancak aileleri ile birlikte üç yüz bin insan sorgusuz, sualsiz, nedeni ve ispatı olmadan “ kurunun yanında yaş da yanar” denilerek sokağa atılmışken siyasal iktidar saldırı dalgasını daha da büyütmekten geri durmuyor. Öyle ki bu haksız, hukuksuz açığa almaları OHAL hukuku ile açıklamak bile mümkün değil.
Değerli Basın Emekçileri
KESK her dönem emek, demokrasi ve barış düşmanlarının hedefinde olmuştur. Bugün de aynı kesimlerin hedefindedir. KESK olarak, ne zaman haklarımızı, özgürlüklerimizi yok sayan düzenlemelere, saldırılara karşı emek ve demokrasi mücadelemizi yükseltsek karşımızda korku imparatorluğunun “ustalaşan” mimarlarını bulduk.
Bugün de üyelerinin hak ve çıkarlarını korumakla, geliştirmekle görevli her sendikanın, her konfederasyonun yapması gereken sendikal faaliyetlerimiz darbe girişimi fırsatçıları tarafından açığa almaların, ihraçların, gözaltı ve tutuklamaların gerekçesi haline getirilmek isteniyor. Tek adama dayalı dikta rejmini hayata geçirmenin fırsatı, onların deyimi ile “Allahın Lütfu” bu OHAL düzeninde bir kez daha hedef tahtasına konmuş olmamız bizim için aslında şaşırtıcı değildir. Sözün özü KESK bugün de emek, demokrasi ve barış düşmanlarının hedefindedir.
KESK hedefte, çünkü KESK, güvencesiz, esnek istihdamı temel istihdam biçimi haline getirmeyi, bireysel performansa göre birbirinin rakibi haline getireceği kamu emekçilerini kendisine biat eden “kapı kullarına” dönüştürmeyi hedefleyenlerin önündeki en büyük engeldir.
Değerli Basın Emekçileri;
KESK hedefte, çünkü KESK her türlü baskıya, engellemeye rağmen herkese güvenceli iş güvenli gelecek talebinden taviz vermeyen kamu emekçilerinin mücadele örgütüdür.
KESK hedefte, çünkü KESK, tüm toplumsal yaşamın dinsel referanslarla yeniden yapılandırılmasına karşı laik ve seküler yaşamın yılmaz savunucusudur.
KESK hedefte, çünkü KESK en başından beri kesintisiz olarak sürdürdüğü parasız, ulaşılabilir ve nitelikli kamusal hizmet mücadelesi ile kamu hizmetlerini tasfiye etmeyi hedefleyenlerin önünde engeldir.
KESK hedefte, çünkü KESK sadece üç milyon kamu emekçisinin değil, emekten, demokrasiden, barıştan yana milyonların sesidir.
KESK hedefte, çünkü KESK, kamu emekçilerinin yıllardır sınırlanan iş güvencesini tamamen ortadan kaldırmak isteyenlere karşı, sadece “iş güvencesi kırmızı çizgimizdir” diye beylik açıklama yapıp köşesine çekilen, üyeleri ihraç edilirken-açığa alınırken kılları dahi kıpırdamayan “sendikamsı” yapılara benzemez. Sadece kendi üyeleri için değil, ayrımsız tüm kamu emekçilerinin hak ve çıkarlarını korumayı en başından beri görev bilir.
Her şeyden önemlisi KESK hedefte, Çünkü KESK, sendikal mücadelenin demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçası olduğunu bilen kamu emekçilerinin mücadele örgütüdür. İşte bunun için aslında hedefte olan sadece bağlı sendikalarının üyeleri açığa alınan, ihraç edilen, gözaltına alınan, tutuklanan KESK değil, emek, barış ve demokrasiyi savunan herkestir.
Çünkü AKP iktidara geldiği günden bugüne toplumsal yaşamın tüm hücrelerini kendi ideolojisine uygun bir ‘yeni’ rejime göre şekillendirmek için elinden geleni ardına koymamaktadır. Bu ‘yeni’ rejimde demokrasiye, barışa, emeğe, sendikal hak ve özgürlüklere, laik-seküler bir yaşama, adalete ve hukuka yer olmadığı Saray ve AKP tarafından özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasında atılan her adımla daha fazla netleşmiştir. 7 Haziran seçimlerinden sonra ise Saray/AKP işbirliğinde bir sivil darbe sürecinin işletildiği bilinmektedir. Bugün ise en tepedeki isim tarafından “Allahın bir lütfu” olarak nitelendirilen 15 Temmuz darbe girişiminin OHAL ilanı ile fırsata çevrilerek bu sivil darbe sürecin derinleştirildiği bir süreçten geçiyoruz.
Bu nedenle bugün genelde toplumun en geniş kesimleri özelde kamu emekçileri olarak sıkıştırıldığımız bu cendereden çıkmanın tek yolu sıramızı beklemeden, haklarımızı korumak için zaman kaybetmeden bir arada birleşik mücadeleyi örmekten geçmektedir.
Buradan bir kez daha hak ve özgürlükleri bu OHAL düzeni ile tamamen ortadan kaldırılmak istenen kamu emekçileri başta olmak üzere, emekten, demokrasiden, barıştan, insanca bir yaşamdan yana olana herkese sesleniyoruz;
Gün, umutsuzluk günü değil, umudu, dayanışmayı, direnişi, mücadeleyi büyütme günüdür. Ülkemizde yepyeni, mutlu bir hayatın filizlenmesini sağlayacak, Umut sende, bende, bizde..Umut Birliğimizde, Mücadelemizde, Dayanışmamızda.
Üstümüze çöken kara bulutları dağıtacak tek güneş birliğimiz, direnişimiz, yarına olan umudumuzdur. Şimdi birbirimize her zamankinden daha fazla kenetlenerek dayanışma, direnme zamanıdır.
Haklı mücadelemizi baskı altına almaya çalışan, her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamalar karşısında geçmişte olduğu gibi bugün de sesiz kalmayacağız. Ortak değerlerimize sahip çıkmaya devam edecek, fiili ve meşru mücadelemizi her koşulda sürdürmek için birbirimize daha fazla kenetlenecek bu oyunu bozacağız. Zulmün ve zorbalığın efendileri önünde asla boyun eğmeyeceğiz.
YAŞASIN EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN SENDİKAL MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN KESK!