Sivil/askeri tüm darbeciler karanlıktan, gericilikten, milliyetçilik ve şovenizmden beslenirler. Barış ve demokrasi havarisi kesilip darbe gerçekleştirirler ancak kısa süre içerisinde barış ve demokrasi düşmanı olup demokratik birikimleri bir bir ortadan kaldırırlar. Toplumsal kutuplaşma ve yeni düşman odaklar yaratarak sürekliliklerini sağlamaya çalışırlar.

12 Eylül bunun tipik bir örneğidir.

Emperyalizmin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda, finans kapitalin ve uluslararası tekellerin ihtiyaçlarına yönelik kurulan neoliberal politikaların rahatça uygulanması için gerçekleşen 12 Eylül faşist darbesinin üzerinden 38 yıl geçti.

Darbe ile 650 bin kişi gözaltına alınmış, 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiş, 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atılmış (İşten atılanların 3 bin 854’si öğretmen, 120’si öğretim üyesi ve 47’si hâkim) 31 gazeteci cezaevine gönderilmiş, seçilmiş belediye başkanları görevden alınarak yerine sıkıyönetim tarafından atama yapılmış, 517 kişi idam cezasına çarptırılmış, 50 kişi acımasızca asılmış, yüz binlerce insan akıl almaz işkencelerle, göz altılarla, cezaevlerinde ölüme terk edilmiştir. Yüzlerce sendika, konfederasyon, dernek ve demokratik kitle örgütü kapatılmış, yöneticileri tutuklanmıştır.

Darbeciler ülkemizin geleceği gençleri idam sehpalarına yollamış, aydın, üretken beyinleri ülke dışına kaçırtmış, üniversiteleri YÖK karanlığına teslim etmiştir.

“Ülke elden gidiyor” gerekçesine sığınan darbeciler ülkenin kaynaklarını uluslararası sermayeye peşkeş çekmiş, yolsuzluk ve rüşvet çarkının parçaları olmuş, eğitim sistemini gerici ülkelerin finanse ettiği Türk/İslam sentezci laiklik karşıtı müfredatla donatmışlardır.

12 Eylül’ün Karanlığı Dağılmadı!

15 Temmuz’da ülkemiz yeni bir askeri darbe ile karşı karşıya kalmıştır. Son on yıllarda ve özellikle de AKP hükümetleri döneminde devlet fideliğinde büyütülen, “ne istediyse verilen”, devletin tüm kurumlarında kadrolaşmasının önü açılan cemaat, ikili iktidara son verip tek başına iktidar olma amacıyla darbe girişiminde bulunmuştur. 15 Temmuz darbe girişimi en sistematiği AKP Hükümetleri döneminde olmak üzere bir kez daha devlet kurumları içerisinde beslenmiş, halklarımıza ve emekçilere karşı gerçekleştirilmek istenmiştir.

Darbe girişimine hazırlıklı olan AKP, emekçilerin ve halklarımızın darbe karşıtı pozisyon almasını da değerlendirerek darbe girişimini bir lütuf olarak görmüştür.

AKP 15 Temmuz darbe girişimini kendi otoriter-totaliter, tekçi, mezhepçi, dayatmacı, toplumu kutuplaştırıcı bir siyaset ile başkanlık sistemini inşa etmek için bir fırsat olarak kullanmaya çalışmıştır. AKP, darbe girişimini yarım kalmış operasyonlarını tamamlamak için de bir bahaneye dönüştürmüş durumdadır.

15 Temmuz’dan bu yana on binlerce kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Bunlardan 4.237’si konfederasyonumuza bağlı sendikaların üyesi olup yüzlerce arkadaşımız açığa alınmıştır.

AKP, darbe girişiminden hemen sonra, 20 Temmuz 2016 tarihinde OHAL ilan edip sivil darbe ile Meclisi devre dışı bırakarak ülkeyi KHK’lerle yönetmeye başlamış, torba yasalar, genelgelerle her türlü demokratik hakkın kullanımını ortadan kaldırmış, kendisine muhalif olarak gördüğü tüm kesimlere karşı adeta savaş başlatmıştır.

Öncesinde ve oy kullanma günü 24 Haziran’da yaşananlara bakıldığında AKP’nin OHAL’i niçin kaldırmadığı bir kez daha görülmüştür.

24 Haziran seçimi sıradan bir seçim olmanın ötesinde, fiilen uygulanan tek adam rejimi kurumsallaştırılmış, parlamenter rejimini sona erdirilmiş, “Reis”e göre uyarlanmış, Türkiye tipi başkanlık rejimi yürürlüğe sokulmuştur.

Artık Meclis üyelerinden oluşan ve seçimle gelen Hükümet değil, Başkanın atadığı kişilerden oluşan, biçimsel de olsa güven oylamasına dahi sunulmayan Hükümetlerle yönetilen bir ülke gerçekliği ile karşı karşıyayız.

Darbe Mekaniği Devam Ediyor!

İçte ve dışta uyguladığı savaş politikaları ile ülkeyi tam bir cehenneme çeviren AKP iktidarı, Kürt sorununun demokratik, barışçıl ve diyaloğa dayalı siyasal çözümü yerine bir kez daha silaha, çatışmalara sarılmıştır.

12 Eylül faşist cuntasının tüm hukuk-kurum ve yasaları bugün iktidardadır ve ‘Demokles’in Kılıcı’ gibi emekçi halkların üzerinde sallanmaya devam etmektedir. AKP+MHP ittifakının anti-demokratik, tekçi, otoriter, faşizan ve emek karşıtı uygulamaları 12 Eylül ve sonrası iktidarların devamı niteliğindedir.

12 Eylül’ün sadece anayasası değil politikaları da günümüzde uygulanmaktadır. OHAL’in adı değişse de tüm uygulamaları kalıcı hale getirilerek devam ettirilmektedir. Akademisyenlere ve üniversitelere yönelik artan baskı ve davalar nedeniyle bir kez daha 12 Eylül’de olduğu gibi yurt dışına doğru beyin göçü yaşanmaktadır.

İşçilerin ve emekçilerin kendi kaderlerini belirleme haklarını ellerinden alan, iradelerini yok sayan, kazanılmış haklarını gasp eden 12 Eylül zihniyeti bugün AKP iktidarında da işçilerin ve emekçilerin yaşamlarını tek başına belirlemek istemektedir.

İşçilerin yaşamlarını bile değersiz gören ödünç işçilik, kiralık işçi büroları, vb. Uygulamalar gibi 19.yy’ın kölelik koşulları bu hükümlerden aldığı mirasla bugün yaşamımıza taşınmaktadır.

Neo liberal politikaların kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan ekonomik krizin faturası emekçilere çıkarılmak istenirken, sermayeye kriz ortamında da yeni ayrıcalıklar tanınmakta, kamu kaynakları peşkeş çekilmektedir.

Bugün, halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı, özgürlüklerinin kısıtlandığı, anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan hakların askıya alındığı, gençlerin gelecek umutlarının yok edildiği, kamu emekçilerinin hukuksuz ve keyfi olarak açığa alınıp, işten atıldığı, ülkemizin siyasi, ekonomik ve askeri bakımından emperyalizme daha da bağımlı olduğu, gericiliğin toplumsal alanı kuşattığı bir ülkede yaşıyorsak, bu 12 Eylül ile birlikte kurulan ve bugün AKP iktidarıyla devam eden yeni sömürü düzeninin bir  sonucudur.

12 Eylül koşullarının devam ettiği bir süreçte, yasaklara rağmen fiilen kendi sendikalarını kuran emekçiler, yeni rejimin baskılarına ve dayatmalarına teslim olmayacak, ülkemizin aydınlığı ve çocuklarımızın geleceği için eşitlik, özgürlük, barış, demokrasi ve laiklik mücadelesini sürdürecektir.

KESK olarak, 12 Eylül’ün 38 yıldır sürdürülen karanlığında AKP darbesi ile şiddetlenen tüm saldırıları geriletmeye, barışı egemen kılmaya dönük laik, demokratik bir ülke temelinde halkların özgürlüğü ve eşit yurttaşlık talepleriyle, yeni bir demokratik anayasayı hayata geçirinceye dek toplumsal muhalefetin tüm unsurlarıyla birlikte ortak mücadeleyi esas almaya devam edeceğiz.

KAHROLSUN 12 EYLÜL FAŞİST DARBESİ!

FAŞİZME VE DARBELERE HAYIR!

YAŞASIN EMEK, DEMOKRASİ VE BARIŞ MÜCADELEMİZ!

 KESKYÜRÜTME KURULU

1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

Uluslararası Barış Günü, her yıl 21 Eylül tarihinde kutlanıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etti ancak yıllar sonra Genel Kurul’un 7 Eylül 2001 tarih ve A/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül Barış Günü olarak kabul edildi.

Dünya Barış Günü kapsamında, dünya çapında barışın tesisi amaçlı çalışmalar yürütülüyor ve her 21 Eylül’de, Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “Barış Çanı” çalınıyor. Barış Çanı savaşlarda hayatını kaybeden insan anısına Japonya tarafından yaptırılan bu çan, dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretildi. Çanın üzerine, “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazındı.

Türkiye’de 1 Eylül tarihinde kutlanan “Dünya Barış Günü” 2. Dünya Savaşı’nın başlama tarihi ve BM buna yönelik olarak aldığı bir kararla ilişkili. Takvimler 1 Eylül 1939’u gösterirken Naziler Polonya’yı işgal etti ve bu işgal 2. Dünya Savaşı’nın da başlangıcı oldu.

Teknolojinin hızla geliştiği ve bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı günümüzde, insanlar için barışın temini daha çok önem kazandı. Tüm dünyada şiddet ve terör olaylarına karşı eş zamanlı olarak sesler ve tepkiler yükselirken, barış ve dostluk ortamı insanların özlemini çektiği öncelikli unsur olarak kendini gösteriyor.

Özgürlükçü demokrasi, bireylerin hak ve hürriyetleri evrensel çapta değer bulurken, tüm dünya insanlarının ortak temennisi ırk, dil, din, kültür farkı gözetmeksizin sürdürülebilir barış ortamının sağlanması yönünde.

ADİL SEÇİM MOBİL UYGULAMASINI İNDİREBİLİRSİNİZ!

24 Haziran’da yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçiminde sandık güvenliğinin etkin bir şekilde sağlanması için Konfederasyonumuzun da bileşeni olduğu “Adil Seçim Platformu’nun” adil seçim mobil uygulaması indirilebilir: https://adilsecim.net/ YAYGINLAŞTIRALIM !

app store için: https://itunes.apple.com/tr/app/adil-se%C3%A7im/id1381485265?mt=8

google play için: https://play.google.com/store/apps/details?id=com.adilsecim.android

“İşimize, geleceğimize sahip çıkıyoruz” sloganıyla “OHAL-KHK Rejimi ve İhraç Kurultayı”mız Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’nda 01-02 Nisan tarihlerinde, uluslararası emek örgütleri temsilcileri ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi temsilcileri, büyükelçilik yetkilileri, siyasi parti milletvekilleri, emek ve meslek örgütleri temsilcileri, akademisyenler ve  kamu görevlerinden ihraç edilen üyelerimizin katılımıyla bir çok farklı konu başlıklı oturumlarla gerçekleşti.

Kurultayda ihraçların hukuksal durumundan psikolojik, ekonomik ve sosyal durumuna birçok konuda tartışmalar yürütüldü. İhraç edilenlerin aile ve sosyal çevre ilişkileriyle çocukların da olumsuz etkilendiği ihraç süreçlerinin toplamsal intihar eğilimini ortaya çıkardığı ayrıca kayıt dışı ve güvencesiz işlerde kendilerine yer bulabildiği ifade edildi.

Saygı duruşu ile başlayan Kurultay’ın açılış konuşmasını Eş Genel Başkanımız Lami Özgen gerçekleştirdi. Özgen, AKP eliyle faşizmin kurumsallaştırılmaya çalışıldığına dikkat çekerek, toplumsal ilişkilerin bu temelde yeniden dizayn edilmeye, gerici, mezhepçi, tekçi, otoriter ve totaliter bir anlayışın hâkim kılınmaya çalışıldığını ifade etti.

Konfederasyonumuzun bir üyesine yapılan haksızlığı tüm üyelerimize yapılmış bir haksızlık olarak gördüğümüze dikkat çeken Eş Genel Başkanımız, “İhraç edilen, açığa alınan arkadaşlarımız, iş güvencesine sahip çıktıkları, sendikal haklarını kullandıkları, örgütlenme özgürlüklerini hayata geçirmek istedikleri, Kürt sorununun demokratik barışçıl yollardan çözümünü savundukları için hedef haline getirildiler. Bilinmelidir ki, ihraç edilen arkadaşlarımız tekrar görevlerine dönünceye, OHAL kaldırılıncaya kadar, KHK’ler ve iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen düzenlemeler geri çekilinceye kadar kesintisiz bir mücadele yürüteceğiz. Kurultayın Hayır’a güç katacağına olan inancımızı belirtmek istiyorum” dedi. Konuşmanın tam metni için tıklayınız

İlk oturum öncesi “OHAL ve Kanun Hükmünde Karnameler ve Hukuksal Durumu” Prof.Dr.Metin Günday değerlendirdi. Kurultayın, “İnsan Hakları Açısından İhraçlar” başlığıyla gerçekleştirilen ilk oturumunun moderatörlüğünü ise AİHM Eski Yargıcı Rıza Türmen yaptı. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Avrupa Sosyal İşler ve Sosyal Şart Komite Üyesi Andrej Hunko, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Üyesi Doç. Dr. Öykü Didem Aydın ile İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da ilk oturumda konuşmacı oldular.

Avrupa Parlamenter Meclisi 30 Parlamenter İle Referandumu İzleyecek

Andrej Hunko, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra yaşanan OHAL sürecinin “İkinci bir darbe” olarak değerlendirmesine katıldığını ifade ederek, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesi’nin yaşananlar ile ilgili iyi bir rapor hazırladığını belirtti. İfade edilen raporda “OHAL durumun en kısa sürede kaldırılması ve bir kenara bırakılması gerekir” belirlemesinin olduğuna dikkat çeken Hunko, Parlamenterler Meclisi olarak Türkiye’deki referandumu izleme heyeti göndereceklerini, bunların farklı ülkelerden oluşan 30 parlamenterden oluşacağını söyledi. Hunko şunları belirtti, “Göndereceğimiz heyetin içerisindeki 30 parlamenter arasında, bu şartlarda referandumun olmaması gerektiğini düşünenler var fakat referandum önemli, buna rağmen biz bu heyeti göndereceğiz.”

Üzerimize Hukuk Kisvesi Adı Altında Bir Silah Doğrultumuş Durumda

Doç. Dr. Öykü Didem Aydın da, OHAL’in ilanından bu yana “Üzerimize hukuk kisvesi adı altında bir silah doğrultulmuş durumda” diyerek, temel hak ve özgürlükler için tüm farklılıkları bırakarak bir araya gelinmesi gerektiğini ifade etti.

‘Ohal İle Bir İhbar İklimi Yaratıldı’

Aydın, ülkeyi 15 yıldır birlikte yönetenlerden birinin yargıç koltuğuna oturmasının hukuk ve vicdani olarak kabul edilemeyeceğini ifade ederek şunları söyledi: “Anayasa yetkisinin KHK’lar ile kullanılmasını vicdan kabul etmez. OHAL’in 16 Nisan Referandumu için bir proje olarak kullanılması kabul edilemez. OHAL ile bir ihbar iklimi yaratıldı, öğrencisinden hocasına, kamu emekçisinden diğerine yapılan ihbarlar ile geniş bir ihbar iklimi yaratılmıştır.”

Aydın, ulusal ve uluslararası raporlarda OHAL sürecinden önce bir hukuksuzluk iklimi yaratıldığına dikkat çekerek, 90’ın üzerinde basın kuruluşunun kapatılması, milletvekillerinin tutuklanması ve birçok hak ihlalinin yaşandığı süreçte de bir demokratik seçim olamayacağının altını çizdi.

Devlet Kendine OHAL İlan Ediyor Diye Bir Şey Hukukta Yok

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da yaşanan sürecin 15 Temmuz sürecinden önce başladığına dikkat çekti. Yaşan ağır hak ihlalleri, Ankara Gar ve benzeri katliamlar ile Davutoğlu hükümetinin düşürülmesinin büyük fotoğrafın parçası olduğunu belirtti. “Devlet kendine OHAL ilan ediyor” sözünün hukukta bir karşılığının olmadığını ifade eden Türkdoğan, şunları söyledi: “OHAL için hiçbir hukuki gerekçe yoktur. Bir hukuki gerekçe bulamıyoruz. 15 Temmuz’daki askerler derdest edilmedi mi? Darbe bastırılmadı mı? Neden o zaman OHAL ilan ettiniz? Devlet zaten kendi kurumları ile soruşturmalarını yapar.”dedi.

OHAL İle En Temel Ayanasal Haklar İhlal Edildi

Bazı hakların savaş esnasında dahi rafa kaldırılamayacağını da ifade eden Türkdoğan, OHAL ile birlikte, Anayasanın 15’inci maddesinin 2’nci fıkrasında belirtilen “Kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz, kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlayamaz, suç ve cezalar geçmişe yürütülemez ile suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılmaz” ilkelerinin OHAL sürecinde ihlal edildiğini dile getirdi.

Kurultayın “Çalışma Hakkı ve Sendikal Boyutuyla İhraçlar” adlı ikinci oturumunda ise Eş Genel Başkanımız Şaziye Köse, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Hukuk Sorumlusu Declon Owens ile Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’ndan (ETUC) Patrick Itschart konuştu. 

Baskılar 7 Haziran Sonrası Arttı

Eş genel Başkanımız Şaziye Köse, kamu emekçilerinin kıskaç altına alınmasının 7 Haziran öncesi ve sonrasında farklı ivmelerle gerçekleştiğini ifade ederek, baskıların özellikle 7 Haziran akabinde tırmanışa geçtiğini söyledi.

 “Neden KESK hedef?” Siyasal iktidarın korporatist bir egemenlik kurmaya çalışmaya çalıştığına dikkat çeken Eş Genel Başkanımız Şaziye Köse, “KESK ve öncelleri, 60 yıllık toplumsal muhalefetin en önemli kurumlarıdır. Meydanlar bizimle özgürleşti, siyasal iktidar KESK’in bu tarihsel arka planını gören bir husumetle saldırıyor. KESK hala toplumsal muhalefetin en direngen örgütlülüğüdür. Siyasi iktidar bunu bir tehlike olarak görüyor ve bize bu yüzden saldırıyor, ancak yılmayacağız, diz çökmeyeceğiz, biat etmeyeceğiz, sendikal hak ve özgürlükler mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.” dedi.

Bir Neden Oluşmadan İşten Atılmalar Hukuksuz

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Hukuk Sorumlusu Declon Owens ise KESK’e yönelik kapsamlı ihraçlardan dolayı Türkiye’den bilgi istediğini ifade ederek, ihraçlarla ilgili kaygılarının hala devam ettiğini belirtti. Owens, şunları kaydetti: “İnsanlar herhangi bir soruşturma olmadan işlerinden atılıyor, Türk hükümetinden istese de istemese de uluslararası kuralları uygulamasını istiyoruz. İntikam hırsı ile yapılan uygulamalar ile insanlar işten atılamaz. Çalışanların toplantılara katılmaları, sendikal faaliyetlere katılmaları ihraç sebebi olamaz.

Yaşananlar Ülkenin Askeri Darbe Tarihinin Bir Parçası

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’ndan (ETUC) Patrick Itschart da, Türkiye’de darbe girişiminden sonra yaratılan travmanın ülkenin aynı zamanda askeri darbe tarihinin bir parçası olduğuna dikkat çekerek, darbeden sonra kamu emekçilerine yönelik tasfiyenin hiç bir gerekçe ile açıklanamayacağı noktasında daha önce Türkiye’yi uyardıklarını ifade etti.

Yoldaşlar Sizler Yalnız Değilsiniz

Avrupa Konvansiyonel Sözleşmesinin birçok maddesinin Türkiye tarafından ihlal edildiğini vurgulayan Itschart, “Yoldaşlar sizler yalnız değilsiniz” diyerek Türk demokrasisinin büyük bir tehdit altında olmasını büyük bir endişe ile karşıladıklarını ifade etti.

SES, BES, Eğitim Sen ve Tüm Bel Sen sendikalarımızın sunumlarının ardından akademik tebliğlerle ihraçların sosyal, ekonomik, psikolojik ve toplumsal cinsiyet boyutları üzerindeki etkileri değerlendirildi.

Arkadaşım Bana Değil Televizyona İnanıyor

İhraçların sosyal sonuçlarını değerlendiren Ankara Üniversitesi Sosyoloji bölümünden ihraç edilen Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, Konfederasyonumuzun’un gerçekleştirmiş olduğu ihraç anket sonuçlarını paylaştı. Ankette katılımcıların yüzde 70’inin akrabalık, aile, komşuluk gibi ilişkilerinin bozulduğu cevabını verdiğini söyledi. Yaşananın işsizlikten öte bir şey olduğunu kaydeden Coşkun, “İnsanlar benimle ilişki kurmaya korkuyor. Telefonlarım açılmıyor. En yakın iş arkadaşlarım arayıp sormuyor. Yediğim içtiğim ayrı gitmeyen iş arkadaşım bana değil, televizyonda söylenenlere inanıyor” gibi cevaplar alındığını söyledi. Ankete katılan ihraç edilen kamu emekçilerinin yüzde 80’inin üniversite mezunu olduğunu belirten Coşkun, statü kaybı yaşandığına ve yurt içerisinde yaşanan zorunlu göçe dikkat çekti.

Güvencesizlik Yaygınlaşıyor

Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen Dr. Nail Dertli ise ihraçları ekonomik yönüyle değerlendirdi. İllerden gelen tebliğlerden de yararlandıklarını kaydeden Dertli, yerellerin ihraçları nasıl değerlendirdiğini de çalışmaya yansıttıklarını söyledi. İhraçların en temel birincil etkisinin gelir üzerine olduğunu belirten Dertli, ankete katılanların yüzde 63’ünün hanesinde başka gelir getirici bir bireyin bulunmadığını kaydetti. Ekonomik olarak bir başka etkinin borçlanmaya yönelik olduğunu belirten Dertli, ankete katılanların yüzde 31’inin uzun vadeli konut kredisi, yüzde 44’ünün tüketici kredisi olduğunu, sadece yüzde 15’inin hiçbir borcu bulunmadığını söyledi. Borçlarını ödeyemeyenlerin ellerinde bulunan varlıkları satmaya başladığını kaydeden Dertli, ihraç edilenlerin istihdama dahil olmalarının ise çok zor olduğunu söyledi. Dertli, ankete katılanların yüzde 84’ünün iş aradığını ve sadece yüzde 7’sinin iş bulabildiğini, onların da şoförlük, garsonluk, inşaat gibi kayıt dışı ve güvencesiz işler bulabildiğini söyledi. KESK dışında hiçbir sendikada dayanışmanın örülmediğinin gözlemlendiğini belirten Dertli, KESK’in hem hukuksal hem de maddi dayanışma içerisinde olduğunu söyledi.

İntihar Eğilimi Yüksek

İhraçların psikolojik sonuçları sunumunu gerçekleştiren AÜ’den ihraç edilen Araştırma Görevlisi Aysun Gezen ise ihraç edilenlerin büyük çoğunluğunun üzüntü, öfke, kaygı, anlamlandıramama gibi duygusal durumlar içerisinde olduğunu belirtti. İntihar düşüncesinin de ihraç edilenlerde gözlemlendiğini kaydeden Gezen, çocukların da bu süreçten olumsuz etkilendiğini söyledi. Gezen, ihraç edilenlerin çocuklarında içe kapanıklık, altını ıslatma gibi sorunların gözlemlendiğinin altını çizdi. Medya taraması da gerçekleştirdiklerini kaydeden Gezen, bu süreçte 27 intihar vakası yaşandığını, bunların büyük çoğunluğunun kolluk güçlerine mensup kişiler olduğunu ve özellikle KHK yayınlanma dönemlerinde intiharların arttığını söyledi.

Fırsata Çevirdiler

İhraçlar ve kamu emekçilerinin iş güvencesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun getirdiği iş güvencesinin baypas edilmesi için türlü yolların yıllardır denendiğini ve 15 Temmuz darbe girişiminin ise iş güvencesinin yok edilmesine yönelik fırsat olduğunu kaydetti. İhraçlarla KESK’in mücadele anlayışının sindirilmek istendiğini kaydeden Müftüoğlu, özellikle KESK’te yaşanan ihraçların ihraç edilenlerden daha çok toplumu etkilediğini söyledi. Uluslararası sendikalara da çağrı yapan Müftüoğlu, dayanışma ve raporlamalarının önemli olduğunu ancak yetmediği, uluslararası mücadeleyi birleştirecek bir mücadele anlayışına ihtiyaç olduğunu söyledi.

 2 Bin Engelli İhraç Edildi

İhraç edilen engellilerin durumunu değerlendiren Mithat Tokur ile Veli Saçılık da, 2 bin engellin kamu emekçisinin ihraç edildiğini söyledi. İhraç edilen engellilerin yüzde 82’si hakkında bugüne kadar herhangi bir soruşturma dahi açılmadığını belirtilirken, yüzde 84’ünün çocuklarına bakmakla, yüzde 18’inin ise kendileri dışında engelli ya da kronik hasta bakımından sorumlu olduğunu ifade edildi.

İkinci gün birleştirilmiş il tebliğlerinin sunumu, önergeler üzerine tartışma ile devam eden kurultayımız geçmişten günümüze kamu emekçilerinin iş güvencesi, tüm boyutlarıyla dayanışmanın geliştirilmesi-örgütlenmesi ve mücadele hattımız ile ilgili konuşmaların ardından sona erdi.

OHAL, KHK REJİMİ VE KAMU EMEKÇİLERİ İHRAÇ KURULTAYI BASIN AÇIKLAMASI

Konfederasyonumuz tüm sendikaları ve bir bütün olarak üyeleriyle birlikte 15 Temmuz darbe girişimi karşısında daha ilk gün net bir tutum almış, bedeli ne olursa olsun her tür darbeye karşı olduğumuzu, karşı bir duruş sergileyeceğimizi, temel hak ve özgürlükleri kim çiğnerse çiğnesin onlara karşı bir mücadele içerisinde olacağımızı belirtmiştir.

Ancak bugün gerek içeride ve gerekse de dışarıda çok geniş kesimlerin hemfikir olduğu üzere Cumhurbaşkanı ve AKP darbe girişimini 14 yıldır yapamadıklarını hayata geçirme konusunda “Allahın bir lütfü” olarak görüp büyük bir siyasi fırsata çevirdi. Devletin tüm olanakları, tüm baskı araçları kullanılarak darbe girişimi muhalif tüm kesimlerin topyekûn tasfiye edilmesi için kullandı, kullanıyor.

OHAL ilan edilirken “bir ay” gibi bir süre ifade eden siyasi iktidar, bırakalım birkaç ayı, bugün bile ne zaman kaldırılacağına dair bir zaman ifade etmemektedir. Nitekim referanduma sunulan anayasal değişikliği ile de OHAL rejimi süresiz ve sınırsız şekilde temel yönetim biçimi haline getirilmek istenmektedir.

AKP Hükümeti, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde OHAL kapsamında yayınladığı 672 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kendisine muhalif olarak gördüğü tüm kamu emekçilerine karşı adeta savaş başlattığını ilan etti. Ve o günden bu yana ihraç, açığa alma, adli ve idari soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, demokratik hakların kullanımı karşısında yasaklama ve fiili müdahaleler gibi her türlü zor ve baskı aracı artarak kullanılmaktadır.

Balans ayarı şeklinde olanı da dahil birçok darbe ve darbe girişimi yaşanan ülkemizde ilk kez 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında bu denli sayıda, on binlerce kamu emekçisi ihraç edilmiş ve açığa alınmıştır. Bir kamu emekçisinin hiçbir adil soruşturma geçirmeden, savunma hakkı verilmeden ve sadece OHAL süresince değil ömür boyu meslekten ihracı düzenlemesi nasıl bir zorbalık ile karşı karşıya olduğumuzun en somut ifadesidir.

AKP açıkça sendikal örgütlülüğü, temel hak ve özgürlükleri hedef almaktadır. Sendikal hak ve özgürlükler KHK’lar yoluyla ortadan kaldırılmıştır. Açık ki, Konfederasyonumuz, sendikalarımız ve üyeler bu yolla biat etmeye zorlanmakta, sendikal eylem ve etkinliklerimizden dolayı pişman ettirilmeye çalışılmaktadır. Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumakla, geliştirmekle görevli her sendikanın, her konfederasyonun yapması gereken sendikal faaliyetlerimiz darbe girişimi fırsatçıları tarafından açığa almaların, ihraçların, gözaltı ve tutuklamaların gerekçesi haline getirilmektedir.

Gerek ihraçlarda ve gerekse de açığa almalarda herhangi bir hukuksal süreç işletilmemekte, siyasi iktidar keyfiyete dayalı ve kendi siyasal ajandası doğrultusunda çıkardığı KHK’larla aileleri ile birlikte milyonlarca insanımızın hayatını karartmak istemektedir.

İhraçların bir amacı da demokratik, bilimsel, özerk, laik ve anadilinde eğitimi savunan akademisyenlerin uzaklaştırılarak barış ve bir arada yaşama talebinin bastırılması, gerici eğitimin önünün sonuna kadar açılmasıdır. On binlerce eğitim emekçisinin ve akademisyenin ihraç edilmesi eğitim hakkının da ihlal edilmesidir.

Dikkat edileceği üzere AKP bir yandan da kamu emekçilerinin iş güvencesinin ortadan kaldırılması ve performans sistemiyle kamuyu tümüyle özel şirketlere dönüştürmeyi hedefleyen “Kamu Personel Reformu” düzenlemelerine hız kazandırmıştır. Nitekim 16 Nisan’dan sonra yapacakları ilk işin kamu emekçilerinin iş güvencesinin ve kıdem tazminatının fona dönüştürülerek ortadan kaldırılması olduğunu bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı “diplomatik” bir dille ilan etmiştir. Dolaysıyla ihraçlar bu çalışmalardan da bağımsız değildir.

Devlet Personel Başkanlığına yazdığımız yazılara verilen cevaplardan ihraç sayılarına ilişkin net sayılar verilmese de en az 103 bin kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Bunlardan 3131’i konfederasyonumuza bağlı sendikaların üyesi olup 698 arkadaşımız ise açığa alınmış durumdadır.

Bir üyesine yapılmış haksızlığı tüm üyelerine yönelik olarak kabul eden bir gelenekten gelen KESK ve bağlı sendikalarımız tüm darbelere karşı sergilediği fiili, meşru ve demokratik direnişini, dayanışma ilişkilerini ve hukuki mücadelesini tüm zorluklara rağmen AKP darbesi karşısında da sergilemiştir, sergilemektedir.

Bunun yanı sıra eşine ender rastlanan ve kıyıma dönüşen ihraçların sadece nedenini değil sonuçlarını da ortaya çıkaracak çalışmalara ihtiyaç olduğu açıktır.

Bu nedenle Konfederasyonumuz bir kurultay çalışması gerçekleştirecektir. Bir süredir tüm illerde gerçekleştirilen çalıştaylarla kurultayın ön hazırlıkları başlatılmıştır. “OHAL/KHK REJİMİ VE KAMU EMEKÇİLERİ İHRAÇ KURULTAYI” adıyla gerçekleştireceğimiz ve uluslararası katılımcıların da olacağı kurultayımız 1-2 Nisan tarihinde Ankara’da, İnşaat Mühendisleri Odası Konferans salonunda gerçekleştirilecektir.

Bu başlıkta, içerikte ve nitelikte bir kurultay ülkemizde ilk kez gerçekleştirilecektir.

Kurultayda ihraçlar her boyutuyla değerlendirilecek, tartışılacak ve hazırlanan bilimsel tebliğlerle tarihe not düşülecektir. Elbette amacımız sadece tarihe not düşmek değil, geleceğe yönelik dayanışma ve mücadelenin daha da yükseltilmesinin, yaygınlaştırılmasının yol ve yöntemlerinin tartışılarak zenginleştirilmesidir.

Kurultayın ilk gününde hukuki durum, çalışma ve sendikal haklar boyutu, uluslararası sözleşmeler ve insan hakları boyutu, sosyal, ekonomik, psikolojik boyutları, iş güvencesi ve toplumsal cinsiyet açısından alanında yetkin, deneyimli çok değerli akademisyenler ile aralarında ILO, ITUC ve ETUC temsilcileri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Avrupa sosyal İşler ve Sosyal Şart Komitesi ile Venedik Komisyonu üyelerinin de olduğu uluslararası katılımcılar sunum yapacaklardır.

Bu sunumların AKP ve yandaş medyanın özellikle kamuoyunun gündeminden uzak tutmak istediği, yaşanan mağduriyetlerin ve insani trajedilerin de açığa çıkarılmasına büyük katkı sunacağına inanıyoruz.

Kurultayımızın ikinci gününde birleştirilmiş il tebliğlerinin sunumları, önergeler ve önergeler üzerine yapılacak tartışmalar, önergelerin delegelerin oylamasına sunulması şeklinde geçecektir.

Kurultayımızın ilk günü olanaklar ölçüsünde yapacağımız canlı yayınlarla emekçilere ve kamuoyunun bilgisine sunulacaktır.

Değerli Basın Emekçileri;

Kurultayımız aynı zamanda AKP faşizmine karşı yılmadığımızı, yılmayacağımızı ve mücadelenin her boyutuyla yükselteceğinin de ifadesidir.

İhraç edilen arkadaşlarımız tekrar görevlerine dönünceye, OHAL kaldırılıncaya, KHK’lar ve iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen düzenlemeler geri çekilinceye kadar kesintisiz bir mücadele yürüteceğimizde kuşku duyulmamalıdır.

MUTLAKA GERİ DÖNECEĞİZ! BİZ KAZANACAĞIZ!