Kamu emekçilerini ilgilendiren toplusözleşme polis saldırısıyla başladı

Milyonlarca kamu emekçisini ilgilendiren toplusözleşme görüşmeleri KESK’lilere dönük polis saldırısıyla başladı.

Kamu emekçilerini ilgilendiren toplusözleşme polis saldırısıyla başladı

Milyonlarca kamu emekçisini kapsayan toplusözleşme görüşmeleri, polis saldırısıyla başladı. KESK üyeleri taleplerini açıklamak için bakanlık yakınına yürümek isteyince polisin biber gazlı saldırısına maruz kaldı. Bakanlık salonunda dışarıdaki saldırıya tepki gösteren KESK Genel Sekreterine Memur Sen görevlileri “Çıkın dışarıda yapın açıklamanızı” diye sataştı.

Hükümet ile kamu emekçileri konfederasyonları arasında, önümüzdeki iki yılı kapsayacak olan toplu sözleşme görüşmeleri başladı. Çalışma Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında  yapılan toplantı öncesinde KESK üyeleri Milli Kütüphane önünde toplandı. Edirne, Muğla, Van ve Artvin’de toplanarak 4 koldan Ankara’ya gelen KESK üyeleri, buradan bakanlık yakınındaki su deposuna yürümek, taleplerini açıklamak istedi. Fakat polis yürüyüşe izin vermedi, sadece bir grubun basın açıklaması yapabileceğini söyledi. Ancak KESK yöneticileri üyeleriyle birlikte basın açıklaması yapmak istedi. Çıkan tartışmanın ardından polis kamu emekçilerine biber gazıyla saldırdı. KESK üyeleri saldırıya “Emekçiye değil çetelere barikat” sloganlarıyla tepki gösterdi.

Polis saldırısında biber gazından etkilenen, yaralanan ve gözaltına alınan kamu emekçileri oldu. KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen de saldırı sırasında kolundan yaralandı. KESK Eğitim, Örgütlenme ve Basın Yayın Sekreteri İlhan Yiğit, Haber Sen Genel Sekreteri Burak Ustaoğlu ve Tarım Orkam-Sen Genel Başkanı Hamit Kurt’un da aralarında olduğu 6 kişi gözaltına alındı. Ayrıca KESK Eş Genel Başkanları Aysun Gezen ve Mehmet Bozgeyik’in, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’ler ile ihraç edildiği için görüşmelere katılmasına izin verilmedi.

KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen de saldırı sırasında kolundan yaralandı. 

MEMUR SEN’LİLER POLİS SALDIRISINA ARKA ÇIKTI

Bakanlık dışında kamu emekçileri polis saldırısına uğrarken içeride de gerginlik çıktı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un gelmesi beklenirken KESK Genel Sekreteri Ramazan Gürbüz, polisin kamu emekçilerine saldırmasına tepki gösterdi. KESK üyelerinin taleplerini açıklamasına izin verilmediğini söyleyen Gürbüz’e Memur Sen’liler “Çıkın dışarıda yapın açıklamanızı” diye karşılık verdi. Bir süre yapılan atışmaların ardından gerginlik sona erdi.

MEMUR SEN YÜZDE 8+7 İSTEDİ

Yetkili konfederasyon Memur Sen, 2020 yılı için 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere yüzde 3 refah payı ve taban aylığa 200 TL seyyanen artış istiyor. Birinci 6 ayda yüzde 8, ikinci altı ayda yüzde 7 zam isteyen Memur Sen, sözleşmeli personel çalışmasına son verilmesi, gelir vergisinde yıl boyu yüzde 15 sabit oran uygulanması ya da yüzde 15’i aşan kısmın kamu işvereni tarafından karşılanması, kreş hizmeti sunulması ya da 754 TL kreş yardımı yapılması taleplerini öne sürdü. Memur Sen’in bir başka talebi ise toplusözleşme masasına diğer konfederasyonların değil sadece kendisinin oturması.

BAKAN’DAN “SALDIRI SAVUNMASI”

KESK Genel Sekreteri Ramazan Gürbüz, anayasada güvenceye alınmış demokratik haklarını kullanamadıklarını, yürüyüş yapmak istediklerinde polisin üyelerine saldırdığını söyledi. Bu sırada araya giren Bakan Zümrüt Selçuk, yürüyüş için valiliğe güzergah bildirilmediği iddiasıyla polis saldırısını savundu.

KESK YÜZDE 38 TALEP ETTİ

KESK, eşi çalışmayan, iki çocuklu en düşük kamu emekçisinin maaşının 2020 yılı için eş, çocuk, kira, yemek yakacak yardımı ile birlikte AGİ hariç 6 bin 838 liraya çıkarılmasını istiyor. Böylece ücretlerde yüzde 38 zam talep eden KESK, 2021 yılı için ise gerçekleşen enflasyon artı 3 puan refah payı talep ediyor. KESK’in diğer talepleri de vergi oranının düşürülerek sabitlenmesi, ücretsiz kreş ve servis hakkı, partizanca uygulamalara son verilerek liyakatin esas alınmasını, mülakat ve güvenlik araştırmasına, kadın emekçilere yönelik ayrımcı uygulamalara son verilmesi.

KAMU-SEN KAYIPLAR KARŞILANSIN

Kamu-Sen’in talebi ise geçmiş dönemdeki erimenin giderilmesi. Sadece 2018 yılında bu kaybın 600 TL olduğuna dikkat çeken Kamu-Sen de yüzde 3 oranında refah payı istiyor. Kamu Sen’in talebinin kabul edilmesi halinde 3 bin 18 lira olan en düşük memur maaşı 2020 sonunda 4 bin 509, 2021 sonunda ise 5 bin 417 liraya çıkacak. (Ankara/EVRENSEL)

İnsanca Yaşam İçin Temel TİS Taleplerimizi Açıkladık

Kamu emekçileri ve emeklikleri olarak önemli bir sürece giriyoruz. 2020-2021 yıllarını kapsayan ‘Toplu Sözleşme’ görüşmeleri 1 Ağustos 2019 Perşembe günü başlayacak. 3 milyonu kamu emekçisi ve 2 milyonu kamu emekçisi emeklisinin gözü kulağı iki hafta sonra kurulacak masada olacak.

Bilindiği üzere bugüne kadar mevcut iktidar ve bu iktidarın ‘sendikamız’ diye tanımladığı yapı arasında 2012 yılından bugüne tam dört kez danışıklı dövüş oyunlarına dayalı mutabakatlar imzalanmıştır.  Söz konusu mutabakatlarda; insanca yaşamaya yetecek bir ücretten,  güvencesiz, sözleşmeli istihdama son verilmesine, gelir vergisi adaletsizliğinin ve ek gösterge adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasından ek ödemelerimizin emekli aylıklarımıza yansıtılmasına kadar hiçbir temel sorunumuz çözülmemiştir.

Üstelik ülkemizde bir yıldır devam eden ekonomik kriz,  Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK)  ve bunların kalıcı hale getirildiği düzenlemeler çalışma yaşamımızı daha güvencesiz hale getirmiş, yaşadığımız sorunları daha da derinleştirmiştir.

İş güvencemiz fiilen kullanılamaz hale getirilmiştir.

Bugün kamuya kadrolu personel alımı durma gelmiştir. Kamu emekçilerinin sözleşmeli, kadro karşılığı sözleşmeli, geçici sözleşmeli, vekil ve ücretli gibi farklı biçimlerde güvencesiz istihdamı artarak sürmektedir.

Hükümet yılardır kadro talep eden sözleşmelilerin sesine kulak tıkamaya, oyalama taktikleri geliştirmeye devam etmektedir.  Nitekim bugünlerde TBMM’de görüşülmesine devam edilen torba yasa sadece 4+2 olarak bilinen sistemle sözleşmeli istihdam edilenleri kapsamaktadır. Buna göre altı yıl boyunca ailesinden koparılanların 3+1 sistemi ile yani ceza indirimi ile yetinmesi beklenmektedir.

OHAL KHK’leri ile herhangi bir yargı süreci işletilmeden, sorgusuz, sualsiz işinden ekmeğinden edilen 4 bin 570’i konfederasyonumuza bağlı sendikaların üyesi olmak üzere 130 bine yakın kamu çalışanı kaderine terk edilmiştir.

Maaşlarımızdaki erime sürmektedir.  Hedeflenen enflasyon oranlarına,  hatta bazen bunun bile altındaki rakamlara imza atanların ‘tarihi başarıları’ sayesinde maaşlarımız her yıl açlık sınırına daha fazla yaklaşmıştır.

TÜİK, krizin faturasını emekçi kesimlere yıkmanın bir aracı haline getirilmiştir. Nitekim yaklaşık bir yıldır iğneden ipliğe her şeyi kapsayan zam yağmuru TÜİK’in resmi enflasyon rakamlarına adeta damla olarak yansımaktadır.

Ramazan ayından bugüne et ve et ürünlerinde, süt ve süt ürünlerinde yaşanan en az yüzde 20 artış görmezden gelinmiş,  “meyve ve sebze fiyatlarında yaşanan düşüşün etkisi ile enflasyon düştü” denilmiştir. Adeta 81 milyonun tamamının vejetaryen ya da vegan olduğu varsayılmıştır. Yine şekerden çaya, akaryakıt ürünlerinden elektriğe uzanan zamlar, alkol ve sigaradaki ÖTV artışları göremezden gelinmektedir.

Tüm bunlara rağmen ne yazık ki bir kısım medya, kamuoyunu yanıltıcı haberlere imza atmaya devam etmektedir. 3 Temmuz’da enflasyonun açıklanmasından hemen sonra, Hayatımızda bir arada görmediğimiz para destesi fotoğraflarının yer aldığı bu haberlerde büyük puntolarla ‘memura 3 zam birden” manşetleri atılmıştır.  “En düşük memur maaşı 3.723 TL oldur” denilmiştir.

Dün elimize geçen maaşlar tüm bu haberlerin koca bir palavradan ibaret olduğunu ispatlamaktadır.

Bu ülkede yaşayan 81 milyon TÜİK’in resmi enflasyonu ile düşük gösterilmeye çalışılsa da sokakta, pazarda yaşanan gerçek enflasyonun en az %40 olduğunu biliyor.

Buna karşın maaşlarımızda %5’lik ‘toplu sözleşme’ zammını, %1,01’lik enflasyon farkını, iki günlük bebek bezi almaya yetmeyen çocuk yardımının üç beş kuruş artırılmasını ‘memura üç zam birden’ diye sunanları, en düşük maaşı hesap oyunları ile 650 – 700 TL fazla gösterenleri, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine atananların maaşlarında  %40 zam yapılmasını görmeyip bizim maaşlarımızdaki sefalet artışını müjde diye yutturmaya çalışanları buradan kınıyoruz.

Yıllardır en temel sorunlarımız arasında yer alan gelir vergisi adaletsizliği bugün daha da yakıcı hale gelmiştir. Nitekim dün zamlı maaşlarını alan kamu emekçilerinden önemli bir bölümü daha ikinci vergi dilimine girmiştir. Yani maaş artışlarımız daha cebimize girmeden gelir vergi olarak kesilmiştir.

Ayrıca 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimler öncesinde bizzat Cumhurbaşkanı tarafından verilen 3600 ek gösterge sözünün gereği aradan geçen bir yılı aşkın zamana rağmen yerine getirilmemiştir.

Bunlara ek olarak kamuda siyasi kadrolaşma ve sendikal ayrımcılık hiç olmadığı kadar artmıştır. Kamu görevine almada ve görevde yükselmede KPPS ve yazılı sınavların etkisinin azaltılması ile kariyer ve liyakat ilkeleri tamamen ortadan kaldırılmıştır. Yani torpilin, kayırmanın, ayrımcılığın siyasi kadrolaşmanın kapsı sonuna kadar açılmıştır.

KPSS’yi, sözlü sınavları ya da mülakatları aşan adaylar Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması ile üçüncü bir elemeye tabi tutulmaktadır. Böylece kamuya alınacak olanların siyasal iktidarla aynı çizgide olması, dolayısıyla sendikal tercihini yaparken de siyasal iktidarla sembiyotik bir ilişki içinde olan konfederasyona bağlı sendikalara üye olmasının yolu açılmıştır.

Elbette ki yaşadığımız sorunları bunlardan ibaret değildir. . Kamu emekçilerinin burada tek tek sıralamaya vaktimizin yetmediği onlarca sorunu daha bulunduğunu biliyoruz. Tüm bunlara rağmen üç ay önce “sendikamız” dediği yapının düzenlediği konferansta konuşan Cumhurbaşkanı konusu yapının önümüzdeki dönemde de ‘fedakarlıkta’ bulunmasını beklediklerini ifade etmiştir.

Buradan altını bir kez daha çiziyoruz. 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emekçisi emeklisi 8 yıldır yandaş yapı ile danışıklı dövüş oyunlarına dayalı mutabakatların bedelini ödemektedir.

Bugüne kadar fedakarlıkta bulunanlar çifte maaş alan, hükümet temsilcileri ile boy boy fotoğraf vermeyi sendikacılık zannedenler değildir. Tüm fatura 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emekçisi emeklisinin sırtına yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu emekçilerinin, emekliklerin daha fazla fedakarlık yapacak hali kalmamıştır.

Kapsamından, tarafların belirlenmesine, grev hakkımızın yasal güvence altına alınmamasından, uyuşmazlık durumunda devreye girecek olan Hakem Kurulunun yapısına kadar onlarca temel sorunu bulunan, yasak ve sınırlamalarla yüklü, hak arama yollarını kapatan bu fason toplu sözleşme sistemi bir kez değil, iki kez değil, üç kez değil, tam dört kez iflas etmiştir.

Konfederasyonumuz KESK, kendine Müslüman olanların, hep bana hep bana diyenlerin aksine bu toplu sözleşme sürecinde de dar gelirli vatandaşlarımızın kamu hizmeti alma hakkını merkeze koyan halktan yana bir kamu hizmeti, tüm kamu emekçilerinin fazlası ile hak ettiği demokratik adil bir çalışma yaşamı, insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli istihdam, güvenli gelecek ve gerçek bir toplu pazarlık hakkı için mücadelesini sürdürmektedir.

Bunun için bizler, KESK’ e bağlı sendikaların üyeleri olarak, 

  • Grevli Toplu Sözleşme ve Örgütlenme Özgürlüğü İstiyoruz!
  • İnsanca Yaşanabilir Bir Ücret İstiyoruz! En düşük ücrette yoksulluk sınırının temel alınmasını, eşi çalışmayan iki çocuğu olan en düşük maaşı alan kamu emekçisinin maaşının yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını, tüm kamu emekçilerinin maaşlarının da bu oranda artırılmasını,
  • Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm kamu emekçilerinin güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini,
  • Asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını, maaşlarımızın asgari ücret tutarını aşan kısmı için gelir vergisinin ilk dilim olan %15 oranın uygulanmasını,
  • Tüm lisans ve lisans mezunu kamu emekçilerinin ek göstergesinin 3600’e çıkarılmasını, bunun dışında kalan kamu emekçilerinin mevcut ek göstergelerinin 800’er puan artırılmasını,
  • Hangi ad altında olursa olsun tüm ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını, mevcut emekli maaşlarının artırılmasını, Emeklilikte Yaşa Takılma (EYT) haksızlığına son verilmesini,
  • İşe almada ve görevde yükselmede, unvan değişikliğinde mülakatın güvenlik soruşturması arşiv kaydı araştırmasının kaldırılmasını,
  • Mahkeme kararı olmadan, hukuksuz bir şekilde KHK ile ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilmesini,
  • 0-6 yaş grubundaki çocuklarımız için tüm kamu kurumlarında ücretsiz tam gün hizmet veren ücretsiz kreşler açılmasını,
  • Maşlarımızdan isteğimiz dışında %3 kesinti yapmaya dayalı zorunlu BES sistemine son verilmesini,
  • Kadınların sürekli ve güvenceli işlerde istihdamının sağlanmasını, ayrımcılığın son bulmasını istiyoruz.

Buradan tüm kamu emekçilerine ve emeklilerine seslenerek sözlerimize son veriyoruz. Sevgili kamu emekçileri, sevgili emeklilerimiz biliyoruz içinde bulunduğumuz tablo oldukça karanlık. Unutmayalım bu karanlığa alışmak, tepkisiz kalmak kanıksamayı ve kabullenmeyi de beraberinde getirir. Her şeye rağmen bu karanlık tabloya alışmamak, umudumuzu diri tutmak bizim elimizde.

Konfederasyonumuz KESK’in toplu sözleşme teklifi sadece hükümete sunulmuş bir teklif değildir. Sendikalı sendikasız tüm kamu emekçilerine sunulmuş insanca yaşam, güvenceli iş ve güvenli gelecek teklifidir.

Gelin taleplerimize birlikte sahip çıkalım, haklarımızın peşkeş çekilmesini hep beraber engelleyelim. 

‘YOKSULLUĞA,İŞSİZLİĞE KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE’ MİTİNGİMİZİ SAMSUN’DA GEÇEKLEŞTİRDİK

Yoksulluğa, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadele Bölge mitinglerimizden ikincisi için Samsun’da bir aradayız.

Hepinizi Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Yürütme Kurulu adına, KESK adına saygı ve sevgi ile selamlıyorum.  Hoş geldiniz..

Yolun düşerse kıyıya bir gün,

Ve maviliklerini enginin seyre dalarsan,

Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla.

Selamla, yüreğin sevgi dolu.

Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar

Eşit olmayan savaşta

Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden,

Sana liman gösterdiler uzakta.

Bizim de yolumuz bir kıyıya, Samsun’a düştü.

Dünyanın ve yurdumuzun neresinde olursa,

İşi için, ekmeği için,

Emek için, demokrasi için, adalet için

Emek ve demokrasi mücadelesine dünden bugüne uzanan bir liman olmak için

Dalgalara göğüs gerenleri, fırtınayla çarpışanları,

Flormar’dan Cargill’e, TARİŞ’ten 3. Havalimanı’na, Gripin’den Makro Uyum Market’e, TOKİ işçisine yurdun dört bir yanında işi için, ekmeği için, çocuklarına onurlu bir gelecek bırakmak için direnenleri,

Sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi verdikleri için OHAL KHK’leri ile sorgusuz sualsiz işinden, ekmeğinden edilen, kamu emekçileri mücadelesinin yüz akı KESK’lileri, 

Kısa çöpün uzun çöpten hakkını alma mücadelesini dur durmak bilmeden sürdürenleri buradan, Samsun’dan, yürekten selamlıyoruz.

Birileri ne kadar inkar etmeye devam etse de ülkemizde her geçen gün derinleşen bir ekonomik kriz yaşanıyor.

Bin bir çeşit Ali Cengiz oyununa başvurulan resmi rakamlar bile artık ülkede yaşanan işsizliği, hayat pahalılığını gizlemeye yetmiyor.

Faizden, ranttan beslenen %1’lik mutlu azınlık dışında kalan %99 olarak hepimiz bu krizi iliklerimize kadar yaşıyoruz.

İşsizler ordusu hemen her gün işsiz kalanlarla gittikçe büyüyor. İflas eden iflas anlaşması ilan eden firmalar kervanının her gün onlarca firma, işyeri ekleniyor.

Alış verişe, markete, pazara gittiğimizde, cebimizden çıkan paradaki artış,  küçülen poşetlerimiz, artan borçlarımız,  adeta “kriz var” diye bas bas bağırıyor.

Ancak tok aç olanın halinden anlamıyor. Ülkeyi yönetenler bu sese kulak tıkamaya “ekonomi tıkırında, her şey yolunda” nutukları atmaya devam ediyorlar.

Hem kriz, miriz yok, hepsi manipülasyon diyorlar hem de yaşanan krizin faturasını

Hem Mavi yakalısından beyaz yakalısına,

İş güvencesi tamamen ortadan kaldırılmak istenen kamu emekçisinden, kıdem tazminatına göz konulan işçisine,

Açlık sınırının altında bir ücretle, 1.603 TL ile yaşam mücadelesi veren asgari ücretliden, onca yıllık emeğinden sonra sefalete terk edilen emeklilere,

Gübre ve mazot giderlerini karşılayamadığı için toprağını ekemeyecek hale getirilen köylüden, dükkânını siftah etmeden kapatan küçük esnafa kadar,

Toplumun %99’u olarak bizlere kesmeye çalışıyorlar.

Hem “kriz, miriz yok, dış güçlerin, emperyalistlerin komplosu var” diyorlar. Hem de ülkeyi sanayiden imalata,  tarım ürünlerine kadar dışarıya bağımlı hale getiren, borç batağına sokan, ucuz emek cennetine çeviren emperyalizmin ekonomi politikalarına, neo liberal politikalara daha çok sarılıyorlar.

Emek karşıtı, doğa düşmanı, sermaye yanlısı neo liberal politikaların daha da acımasız bir şekilde sürdürmek için krizi fırsata çeviriyorlar.

İşçilerin kıdem tazminatının fonla, kamu emekçilerinin iş güvencesinin son kırıntılarının esnek, performansa dayalı çalışmayla, kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik hakkımızın ise üç yıl süreli zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi ile yok edilmesi hedefleniyor.

Krizin faturasını ücretli kesimler başta olmak üzere yoksul halkın sırtına yıkmak için her yola başvuruluyor.

İşten çıkarmalar, zorla ücretsiz izine çıkarmalar,  angarya çalıştırma, mesai ücreti nöbet ücreti ödememe gibi çalışma hakkımızı ortadan kaldıran saldırılar gittikçe artırılıyor. Sağlıkta acil durumlar dışında malzeme kullanılması engelleyen düzenlemelerle hayatımız tehlikeye atılıyor.

Açıkladıkları her paketten, mecliste görüşülmeye devam edilen bütçe yasa tasarısından ülkenin kaymağını yiyen yabancı tekeller başta olmak üzere büyük patronlara yeni teşvikler, vergi indirimleri müjdeler çıkıyor.  Sıra bize gelince en temel ihtiyaç maddelerinin %50 zamlandığı koşullarda göstermelik olarak yapılan %10 indirim kampanyasını “enflasyonla topyekûn mücadele” diye yutturmak istiyorlar.

Milleti soyup soğana çeviren vergileri, zamları görmezden geliyorlar. Bunun yerine kuru soğan üreticisinin ambarına, deposuna düzenledikleri baskınları enflasyona mücadele diye yutturmak istiyorlar.

Açıklanan her yeni 100 günlük programla işverenlerin yüzü güldürülüyor, bizim ise yüzümüz, gözümüzü dağıtılıyor.

Enflasyonu düşürmek için değil düşük göstermek için türlü türlü yollara başvuruluyor.

Eylül ayı enflasyonu yüzde 6.3 çıkınca ilk işleri TÜİK başkan yardımcısını görevden almak oldu.  Yerine kimi getirdiler? Bakınız dostlar, burası çok önemli…Hazine ve Maliye Bakanı’nın, Enerji Bakanlığı döneminden mesai arkadaşını getirdiler.

Enflasyon anında düşmeye başladı.  Kasım ayında enflasyon eksi çıktı. Bir önceki aya yani Ekim ayına göre yüzde 1.44 geriledi. Bana kızmayın dostlar ben TÜİK’in yalancısıyım.

Buradan hepinize soruyorum. TÜİK’e göre enflasyon düştü. Peki, sizin enflasyonunuz düştü mü?

Asgari ücretliler, işçiler, kamu emekçileri, emekliler size soruyorum?

Sizin enflasyonunuz düştü mü?

Çitçiler,

Bafra’da, Alaçam’da, Yakakent’te, Ondokuzmayıs’ta ülkenin en kaliteli çeltiğini üreten, ama geçen yılın altında fiyat teklif edildiği için çeltiği elinde kalan çiftçiler size soruyorum. Sizin enflasyonunuz düştü mü?

Fındık üreticileri,

Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından fiyatı her yıl Ağustos ayında açıklanan ama bu yıl TMO fiyat açıklamasını Kasım ayına bıraktığı için İtalyan Fındık tekelinin insafına terk edilen fındık üreticileri size soruyorum? Sizin enflasyonunuz düştü mü?

Bir daha soruyorum. Enflasyonu düşen var mı? Düştüğü iddia edilen bu enflasyon sizin enflasyonunuz mu? 

Elbette ki düştüğü iddia edilen enflasyon bizim enflasyonumuz değil. Üretici ile tüketici enflasyonu arasındaki makasın yirmi puan açıldığı, enflasyon sepetindeki 407 ürünün sadece 108’inin fiyatlarında düşüş yaşanırken 261 ürünün fiyatının arttığı koşullarda enflasyonun düştüğüne inanmak akıl karı değildir.

Zaten ülkeyi yönetenlerin de hedefi enflasyonu düşürmek değil,  düşük göstermek. Bakınız burası da çok önemli. ..Enflasyonu niye düşük göstermeye çalışıyorlar?  Yılın sonunda asgari ücretlinin, işçinin, kamu emekçisinin, emeklinin maaş zammını düşük tutmak için..

İşin özü ülkede yaşanan krizin faturası sömürü, talan, yağma ve baskı düzeninden beslenen %1’e değil,  bu düzenin mağduru olan %99’a kesilmek isteniyor.

Bunun için “hepimiz aynı gemideyiz, gemi batarsa hepimiz batarız, kemerleri biraz daha sıkın” nutukları atmaya devam ediyorlar. Bu işsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe alışın demekten başka bir şey değildir.

Bizi geminin batması ile tehdit edenlere sesleniyoruz:

Biz bu geminin yol alması için işimizden, ekmeğimizden, canımızdan fazlası ile fedakârlıkta bulunduk.

Bizi hep büyüme masalları ile oyaladınız. Ama yıllardır vazgeçmediğiniz neo liberal politikalarla birilerinin serveti büyürken bizim sorunlarımız büyüdü. Gelirimiz küçüldü, borçlarımız arttı.

Sadece ekmeğimizi küçülmedi. Yaşadığımız doğa da alabildiğine tahrip edildi. Kentler yandaş inşaat firmalarınca dikilen beton yığınlarına,  topraklarımız, yaylalarımız, derelerimiz HES’lerin ruhsatsız maden ocaklarının talanına terk edildi.

On yılda iki yüzden fazla HES yapılması yetmiyormuş gibi yüz elli tane daha HES yapılması planlanan bu güzelim ‘Karadeniz bölgesi HES denizine’ çevrildi.

Tarım, çiftçilik, besicilik bitirildi. Bu bereket fışkıran topraklarımız olmasına rağmen samandan buğdaydan, pamuktan ete kadar her şeyi dışardan ithal eden hale getirildik.  Üç tarafımız denizle çevrili ama balığı bile ithal eder hale getirildik.

Bu düzende yıllardır kaybeden hep biz olduk.

Adaletsiz vergi sistemi ile bir birinin kopyası bütçelerle, özelleştirmelerle,  kamunun tasfiye edilmesi ile hak arama yollarının kapatan, insan hakları ihlallerini körükleyen güvenlikçi politikalarla, darbelerle, sıkıyönetimlerle, OHAL’lerle,  grev yasakları, sendikal hak ihlalleri ile KHK’lerle, sorgusuz sualiz ihraçlar, açığa almalar, sürgünlerle, doğayı talan eden, yaşam alanlarımızı yok eden ranta dayalı betonlaşma ile çarpık kentleşme ile fatura hep bize kesildi.

Dolayısıyla yıllardır hep kaybedenler olarak bu düzene borcumuz yoktur. Tam tersine alacağımız var.

Biz bu ülkenin emekçi kesimleri, yoksullaştırılan halkı olarak ülkeyi uçurumun kıyısına sürükleyen politikaların bu politikalardan nemalanan %1’in faturasının bizim sırtımıza yıkılmasını kabul etmiyoruz.

Artık nefes almak istiyoruz.               

Bunun için;

  • Elektrik, doğalgaz, su, akaryakıt, ekmek, toplu taşıma gibi temel ihtiyaçlara yapılan zamların geri alınmasını, zam yapılmamasını,
  • Tüm yükü emekçilerin sırtına yıkan vergi adaletsizliğine son verilmesini,
  • Kriz bahanesi ile yaşanan işten çıkarmalara, ücretsiz izinlere son verilmesini,
  • Rekor üstüne rekor kıran enflasyon karşısında başta asgari ücret olmak üzere ücretlerimizde-maaşlarımızda yaşanan erimenin gerçek enflasyona göre satın alma gücümüzdeki azalma ve ekonomik büyüme oranları dikkate alınarak telafi edilmesini,
  • Hem Yeni Ekonomi Programındaki hem de Merkez Bankasının yenilediği enflasyon hedefleri ile hükmünü çoktan yitirdiği tescillenen toplu sözleşmenin derhal yenilenmesini,
  • Kamuya alımlarda eşitsizliği artıran, torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın önünü açan mülakat, sözlü sınav, güvenlik araştırması ve arşiv kaydı uygulamasına son verilmesini,
  • Emeğin haklarını yok eden KHK’lerin iptal edilmesini,
  • OHAL KHK’leri ile herhangi bir hukuki delil ve mahkeme kararı olmadan işinden ekmeğinden edilen tüm kamu emekçilerinin işine iade edilmesini,
  • Kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen her türlü güvencesiz istihdam uygulamasına son verilmesini,
  • Kadınların sürekli, güvenceli işlerde istihdam edilmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçe hakkının hayata geçirilmesini,
  • Herkese güvenceli iş ve güvenli gelecek sağlanmasını istiyoruz.

Sadece kendimiz için değil, herkes için;

Gündüzleri işsiz kalınmayan, geceleri aç yatılmayan bir ülke,

İnsanca bir yaşam, güvenceli bir iş, güvenli gelecek istiyoruz. 

Değerli Dostlar,

Elbette ki bu talepleri sıralamak yetmiyor.

Taleplerimiz için hep birlikte omuz omuza, yan yana mücadele etmek gerekiyor.

Unutmayın, biz emeği, alın teri ile geçinen dünyanın en büyük ailesiyiz.

Emeğimizi hedef alan saldırıların dalga kıranı bizleriz. Emeğin birliği ve halkların kardeşliği için, bilimden yana, aydınlık bir gelecek için umut biziz.

Yeter ki, kol kola omuz omuza olalım. Yeter ki dünyanın en büyük ailesi olarak bizi bölmeyi, parçalamayı hedef alan oyunları boşa çıkaralım, birbirimize daha fazla kenetlenelim.

Yeter ki, yaşadığımız bu güzelim ülkeye özlenen baharı, beklenen aydınlığı getirmek için birlikte mücadele edelim.

Hepinizi KESK Yürütme Kurulu adına tekrar sevgi ve dostlukla selamlıyorum.

Hoşça kalın, umutla kalın, mücadele ile kalın…

KESK’in 23. Kuruluş Yıl Dönümü Tüm Emekçilere Kutlu Olsun!

Demokrasi, Özgürlük, Kardeşlik, Barış Ve Eşitlik Yürüyüşümüz Devam Ediyor!

Emeğe karşı eşi görülmemiş saldırıların yaşandığı bir dönemde “Hak verilmez mücadeleyle alınır” ilkesini rehber edinen, kamu emekçileri mücadele tarihinin yapı taşı, fiili meşru mücadelenin açık adresi KESK 23 yaşında!

KESK’in 23. kuruluş yıl dönümü tüm emekçilere kutlu olsun!

KESK, sendikal mücadelenin demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçası olduğunu bilen kamu emekçilerinin mücadele örgütüdür.

KESK, bu ülkede hak verilmez alınır şiarını ilke edinenlerin yarattığı fiili ve meşru mücadelenin adıdır.

KESK, sendikal harekette kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesinin yüzüdür.

KESK, faşizme karşı demokrasi, emperyalizme karşı bağımsızlık, savaşa karşı barış, baskılara karşı özgürlük, dinci gericiliğe karşı laiklik, ırkçılığa ve şovenizme karşı emeğin birliği ve halkların kardeşliği için mücadele eden kamu emekçilerinin sesidir.

KESK, kökleri toprağın derinliklerine inen ulu bir çınarın bilgeliğidir.

KESK’in tarihi Türkiye’de demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin tarihi ile bütünleşerek iç içe geçmiştir. Encümen-i Muallim’den TÖS’e TÖB-DER’e, TÜM-DER’e, TÜS-DER’e ulaşan, 12 Eylül karanlığını yırtanların tarihi KESK’in, KESK’lilerin tarihidir.

KESK’in tarihi kul anlayışından örgütlü topluma giden yolu açma ve geleceğe taşıma hedefinin tarihidir.

Onlarca yıldır sürdürdüğümüz mücadelemizde zorlu süreçlerden, çetin sınavlardan geçtik. Sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görenler olarak her zaman emek ve demokrasi düşmanlarının hedefinde olduk.

OHAL koşullarında resmi kuruluşunu yapan KESK, bugün OHAL’den daha ağır koşullarda bir kez daha saldırıların odağında.  Bir kez daha açığa almalarla, ihraçlarla, sürgünlerle, baskı ve şiddet politikaları ile emek ve demokrasi mücadelemizi bastıracaklarını sananların hedefindeyiz.

Temel hak ve özgürlükler mücadelesi yürüten, emeğin en yüze değer olduğuna inanan ve bunu yaşamlarıyla da kanıtlayan onlarca üyesini kurulduğu yıllarda faili meçhullerde yitiren KESK’in, bugün de aynı zihniyet ve ideolojiden beslenen iktidarın talimatıyla binlerce üyesi ihraç edildi, binlercesi açığa alındı. Gözaltı, tutuklamalar, soruşturmalar, cezalar tüm hızıyla devam ediyor.

Ancak geçmişte mücadelemizi engellemeye çalışan, bizi kapı kulu olarak görenler nasıl ki tarihin çöplüğündeki yerini aldıysa, piyasa değerleri, savaşa tapan ahlakları, derin kuyular gibi uğuldayan ağızlarıyla bunlar da bir gün çekip gidecekler. Şiddet ve dehşetleriyle,  emeğe, akla, bilime, kültüre, sanata düşman karanlıklarıyla çekip gidecekler.

KESK ise önüne çıkarılan tüm engellemelerle, baskılarla yaratılan kuşatmaya inat dimdik ayakta olmaya devam edecek.

Elbette emeğin, barışın, kardeşliğin dünyasını yakınlaştıracak mücadeleyi yükseltmeden bu karanlık bulutlar kendiliğinden dağılmayacak.

Emeğin hakları mücadelesi sürdürenlerin,  demokrasi, barış ve özgürlük isteyenlerin önündeki engellerin hiç olmadığı kadar arttığı bugün bizim için sadece bir kutlama günü değil, mücadeleyi yükseltme günüdür.

Bunun için emeği ile geçinen, krizden etkilenen, sosyal ölümü dayatan baskılara tepki duyan, birlikte ve ortak mücadeleye inanan tüm kesimleri; 9 Aralık’ta Samsun’da, 15 Aralık’ta Adana’da, 16 Aralık’ta Diyarbakır’da ve 22 Aralık’ta İstanbul’da “Krizin Bedelini Emekçiler Değil Krizi Yaratanlar Ödesin” anlayışıyla ve “Yoksullaşmaya, İşsizliğe Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadeleye” şiarıyla yapacağımız bölge mitinglerine katılmaya çağırıyoruz.

23. yaşımızı kutlarken; emekleriyle, ödedikleri bedellerle bizlere bu onurlu tarihi bırakan arkadaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Haklılığın ve kararlılığın mücadelesi ile dolu bu onurlu tarihe yeni sayfalar ekleyeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.

Bugünden yarına umudu ve mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.

FAŞİZM YENİLECEK! BİZ KAZANACAĞIZ!

YAŞASIN EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ!

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!

YAŞASIN KESK!

SENDİKASIZLIK ÖLDÜRDÜ!

3 madencinin yaşamını yitirdiği ikisinin de ağır yaralandığı maden cinayetindeki en büyük etkenin sendikasızlık olduğu belirtildi.

Zonguldak havasında  ruhsatsız olduğu ileri sürülen maden ocağındaki patlama sonucu üç madenci yaşamını yitirdi, ikisini ağır yaralı. Daha Ermenek’teki ‘oğlum yüzme bilmezdi, nasıl hayatta kalacak’ deyine nine hafızalarımzda tazeliğini korurken,  yürekler bir kez daha kavruldu. Maden sahibinin gözaltına alındığı cinayette asıl öldürücü etkenin ise denetimsizlik ve örgütsüzlük olduğu bir kez daha görüldü.
Genel Maden İş Başkanı Mehmet Demirci, eski başkan Eyüp Alabaş ve konuya ilişkin değerlendirme yapan Hak İş Başkanı Mahmut Arslan’ın ortaklaştığı nokta, madencileri, kontrolsüz özelleştirme, sendikasızlaştırma ve örgütsüzlüğün öldürdüğü.
Yüzde 1’den az
Ruhsatsız maden ocağında meydana gelen patlamayı değerlendiren işçi temsilcileri görüşlerini, “İnşaat ve maden başta olmak üzere birçok sektörde ölümlü iş kazaların önlemenin en önemli yollarından birisi sendikal örgütlülüktür. Örgütlü iş yerlerinde, toplu sözleşme düzeni olan iş yerlerinde iş kazalarında ölüm oranı yüzde 1’in altında. Ölümlü iş kazalarının yaşandığı iş yerlerinin yüzde 99’u sendikal örgütlülüğün olmadığı yerler” sözleriyle özetledi.
2002’de 68 bin olan özel sektör üretimi 2011’de 1 milyon tonu aştı. Son 15 yılda özel ve kaçak madenlerde yaşanan madenci ölümleri 500’ü aştı. Özel ve kaçak madenlerdeki ölümlü kaza oranları kamudaki madenlere oranla daha yüksek. Kâr hırsının ve kamunun denetimsizliğinin yol açtığı ölümlerdeki en büyük etken ise AKP’nin 2004’te maden yasasında yaptığı değişiklik. Sonrasında zorunlu sigorta ve iş ve işçi sağlığı yasaları çıksa bile yetersiz denetimler ölüme yol açıyor.
Üretim hızla kamudan özel sektöre kaydınlırken işçiler iki ölümden birine zorlanıyor. Maden işçileri ne göre “Ya madende kazada ölecek ya da işsiz kalacak, açlıktan öleceğiz.” dedi.

Her gün 4 kişi cinayete kurban
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, evine ekmek götürme derdindekilerin iş kazalarında hayatını kaybetmesinin Türkiye’ye yakışmadığını ifade etti. “Biz ülke olarak bunu hak etmiyoruz. Maalesef her gün dört kişi iş kazalarında ölmeye devam ediyor. Buradan çağrı yapıyorum, gelin bu konuyu bir zihniyet konusu olarak görelim. Çünkü, bir şeylerin eksik ve yanlış olduğu ortada” dedi.

KÜLTÜR SANAT SEN olarak yaşamlarını yitiren madencilere rahmet,sevenlerine ve ailesinde başsağlığı diliyoruz.

22 Kasım 2018 cumhuriyet gazetesi Olcay Büyüktaş

“YOKSULLAŞMAYA,İŞSİZLİĞE,GÜVENCESİZLİĞE KARŞI BİRLİKTE MÜCADELEYE”

“Yoksullaşmaya, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadeleye” şiarıyla bugün saat 14.00’da startını İzmir Gündoğdu Meydanı’nda verdiğimiz bölge mitinglerimizin ilki emek-meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerin katılımıyla soğuk ve yağmurlu havaya rağmen coşkuyla gerçekleşti. Miting, 10 Ekim katliamında hayatını kaybeden barış güvercinlerimiz nezdinde emek ve demokrasi mücadelesinde hayatını kaybedenlerin anısına saygı duruşuyla başladı.

Miting, saygı duruşunun ardından ihraç edilen üyelerimiz için sahneye “GERİ DÖNECEĞİZ” diyerek çıkan üyelerimizin ardından, ekonomik ve sosyal krize ilişkin yapılan açıklamalarla devam etti. Ardından Yürütme Kurulumuz adına Eş Genel Başkanımız Aysun Gezen miting konuşmasını gerçekleştirdi.

Genel Başkanımızın İzmir Mitingi konuşması aşağıdadır.
“Yoksullaşmaya, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadeleye”

Merhaba!  İnsanca bir yaşam mücadelesinde tek sermayesi emeği, alın teri olanlar,

Merhaba! Gelmiş geçmiş bütün değerleri yaratan, gelecek güzel günlerin filizlerini ellerinde, yüreklerinde, beyinlerinde taşıyanlar,

Merhaba! “Bu sömürü düzenine itirazımız var, bu düzenin yarattığı krizin faturasını ödemeyeceğiz” diyen işçiler, kamu emekçileri, emeklikler, gençler, kadınlar merhaba..

Emek ve demokrasi mücadelesinde her zaman yan yana omuz omuza olmaktan gurur duyduğumuz dostlarımız merhaba, hoş geldiniz.

Hepinizi Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) adına sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Dünyanın ve yurdun neresinde olursa olsun yüreği aydınlık bir gelecek için çarpanlara buradan, İzmir Gündoğdu Meydanı’ndan, emeğin kürsüsünden selam gönderiyoruz.

Selam olsun!  Sabahın sahiplerine.

Selam olsun! Sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi verdikleri için OHAL KHK’leri ile sorgusuz sualsiz işinden, ekmeğinden edilen, kamu emekçileri mücadelesinin yüz akı KESK’lilere.

Selam olsun! Flormardan Cargille, TARİŞ’ten 3. Havalimanına yurdun dört bir yanında işi için, ekmeği için, çocuklarına onurlu bir gelecek bırakmak için direnenlere.

Sömürü, talan, yağma ve baskı düzenine kitap ile iş ile tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile direnenlere bin selam olsun..

Değerli Dostlar,

Hayatımızın her hücresine nüfuz eden bir ekonomik krizle karşı karşıyayız.

Siyasi iktidar “kriz miriz yok hepsi manipülasyon” dese de Ali Cengiz oyunları ile çarpıtılan resmi enflasyon ve işsizlik, gelir dağılımı verileri, üst üste yenilenmek zorunda kalan büyüme, enflasyon, işsizlik hedefleri bile ülkede yaşanan krizi teyit ediyor.

1980 askeri darbesi ile hayata geçirilen ülkeyi ucuz emek cennetine çevirerek uluslararası mali sermayenin yağmasına açan, tamamen borçlanmaya, dış finansmana, ranta, spekülasyona, betonlaşmaya dayalı ekonomik model hızla çöküyor.

Sadece Türkiye değil, emperyalistlerin dayattığı neoliberal politikaları hayata geçiren tüm çeper ülkeler krizle sarsılıyor. Merkezinde yaşadığı her krizi çeper ülkelere ihraç ederek soluklanan emperyalist kapitalist sisteme bağımlık derecesi yaşanan sarsıntının şiddetini belirliyor.

Yıllardır iktidarlarda olanların ısrarla sürdürdüğü neoliberal politikalar sonucunda her alanda dışarıya bağımlı hale getirilen, küresel kapitalizm her hapşırdığında nezleye yakalanan, her yabancı sermaye hareketinde fındıkkabuğu gibi sallanan bir ülkeye dönüştürülen Türkiye’de kriz daha derinden hissediliyor.

Gittikçe derinleşen kriz faizden, ranttan, sömürüden beslenen %1’lik asalak takımının dışında kalan %99 olarak hepimizin yaşamını alt üst ediyor.

İğneden ipliğe her şeye ardı ardına gelen zamlar devam ediyor. Kriz bahanesi ile sadece işten çıkarmalar, ücretsiz izinler artmıyor. Angarya çalışma, mesai ve nöbet ücreti ödememe gibi uygulamalar da gittikçe artıyor. İflas eden, kepenk kapatan, konkordato ilan eden firmalara her gün onlarcası ekleniyor. Sağlıkta acil durumlar dışında malzeme kullanılmasını engelleyen sözüm ona ‘tasarruf tedbirleri’ ile hayatımız tehlikeye atılıyor.

Değerli dostlar, bugün temel sorun krizin faturasının kim tarafından ödeneceği sorunudur. Ülkeyi yönetenler her zaman olduğu gibi bugün de yaşanan krizin faturasını ücretli kesimler başta olmak üzere yoksul halkın sırtına yıkmayı hedefliyor.

Ülkede yaşanan krizin faturası sömürü, talan, yağma ve baskı düzeninden beslenen %1’e değil,  bu düzenin mağduru olan %99’a kesilmek isteniyor.

Bunun için;

Ülkeyi uçurumun kıyısına getiren “yeni meni olmayan” neoliberal politikaların tekrarından ibaret planlar-programlar hala çare olarak gösteriyorlar.

Açıkladıkları her paketten, mecliste görüşülmeye devam edilen bütçe yasa tasarısından yabancı tekeller başta olmak üzere büyük sermayeye yeni vergi indirimleri, teşvikler çıkıyor. En temel ihtiyaç maddelerinin %50 zamlandığı koşullarda göstermelik olarak yapılan %10 indirim kampanyasını “enflasyonla topyekün mücadele” diye yutturmak istiyorlar.

En önemlisi, kriz emeğe yönelik saldırıların fırsatı haline getiriliyor. İşçilerin kıdem tazminatının fonla, kamu emekçilerinin iş güvencesinin son kırıntılarının esnek, performansa dayalı çalışmayla, kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik hakkımızın ise üç yıl süreli zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi ile yok edilmesi hedefleniyor.

Değerli Dostlar,

KESK olarak “Krizin Bedelini Emekçiler Değil, Krizi Yaratanlar Ödesin” kampanyamızın broşüründe tüm emekçilere basit bir soru sorduk. Ben aynı soruyu sizlere sorarak cevabınızı duymak istiyorum.

Ailenizle birlikte bir restorana gittiğinizi düşünün. Sınırlı bütçenize bakıp menüden en düşük fiyatlı yemekleri sipariş veriyorsunuz. Restoranın en manzaralı bölümünde, en büyük masada oturanlar garsonu çağırıp “ne var ne yoksa getir, donat masayı” diyorlar. Tıksırıncaya kadar yiyor içiyorlar. Sonra restoran sahibi ile tokalaşarak çıkıp gidiyorlar. Biraz sonra siz de hesabı istiyorsunuz. Önünüze bol sıfırlı bir hesap geliyor. “Bu hesap bizim değil, biz sadece bir çorba içtik” diye itiraz ediyorsunuz. Garsonla tartışmanız devam ederken restoran sahibi geliyor. “Hesapta bir yanlışlık yok. Az önce kalkan masanın hesabını da sizin hesaba ekledik. Tamamını siz ödeyeceksiniz” diyor.

Değerli dostlar siz bu hesabı öder misiniz?

Dostlar, ne yazık ki bizler bu ülkenin emekçileri ve yoksullaştırılmış halkı olarak yıllardır sömürü ve yağma düzeninden beslenenlerin faturasını ödedik. Ödemeye de devam ediyoruz.

    Birbirinin kopyası, toplumsal cinsiyet eşitliği körü bütçelerde, adaletsiz vergi sisteminde fatura hep bize kesildi.
    Hepimizin birikiminin ürünü KİT’lerin yok pahasına satılmasında, özelleştirilmesinde fatura bize kesildi.
    Geçsek de geçmesek de hazine garantisi verilen köprülerin, otoyolların, hizmet alsak da almasak da ‘müşteri’ olarak görüldüğümüz devasa şehir hastanelerinin faturası bize kesildi.
    Piyasaya açılarak tasfiye edilen kamunun tüm yükünü omuzlarımıza yıkan, güvencesizliği yayan her adımda faturanın adresi yine biz olduk.
    Gerekli önemler alınmadığı için Soma’dan Ermenek’e, Torunlar’dan 3. Havalimanı’na, tersanelerden limanlara, madenlerden inşaatlara kadar göz göre göre davetiye çıkarılan iş cinayetlerinde fatura bize kesildi.
    Ekmek kadar ihtiyacımız olan demokrasinin, hukukun, adaletin, barışın sağlandığı bir ülke özlemimizi bastıran, hak arama yollarımızı kaptan güvenlikçi politikalarla, insan hakları ihlalleriyle, darbelerle, sıkıyönetimle, KHK’lerle OHAL’le, OHAL’i kalıcı hale getiren otoriter baskıcı rejimle fatura hep bize kesildi. İsyan etmemizi, değiştirmemizi engellemek, şükür pedagojisiyle bizi teslim almak için dinselleşme seferber edildi.
    Sendikal hak ihlalleri ile OHAL-KHK’leriyle, sorgusuz sualiz ihraçlar, açığa almalar, sürgünlerle fatura hep bize kesildi.
    Kocaya, babaya, ağabeye, eşe, sevgiliye bağımlı kılınan, “çalışırsanız erkekler evlenip kendisine bakacak kadın bulamaz” diyerek ekonomik bağımsızlığı elinden alınmak istenen, tüm bakım yükü sırtına yüklenen, özne bile sayılmayan, üretim ve yeniden üretim emeği sömürülen, hiçe sayılan, işsiz bırakılan biz kadınlara en ağır fatura çıkarıldı.
    Doğayı talan eden, yaşam alanlarımızı yok eden ranta dayalı betonlaşmanın, çarpık kentleşmenin faturası bize kesildi.

Değerli Dostlar,

Bugün bu faturaların bedelini, dişimizle tırnağımızla verdiğimiz mücadeleyle kazandığımız tüm haklarımızın, kazanımlarımızın teker teker elimizden alınmasıyla, işsizlikle, yoksullukla, güvencesizlikle ödemeye devam ediyoruz.

Tüm bunlara rağmen bugün karşımız geçip ‘hepimiz aynı gemideyiz, milletçe fedakarlık yapma zamanı’ nutukları atanlara sesleniyoruz.

Evet, hepimiz aynı gemideyiz. Ancak biz yıllardır emeğimizin karşılığını almadan, kazan dairesinde kölece çalışarak geminin yol almasını sağlarken birileri o geminin özel kamaralarında lüks bir hayat sürdü. Biz yoksullaşırken onlar gemiciklerine yenilerini ekledi. Bizim güverteye çıkıp bir nefes almamız bile çok görüldü.

Bu gemi hala ayakta ise bizim sayemizde ayakta. Biz bu geminin yol alması için işimizden, ekmeğimizden, canımızdan fazlası ile fedakarlıkta bulunduk. İktidarların bir müptela gibi vazgeçmediği neoliberal politikaların faturasını fazlası ile ödedik. Bizim bu düzene borcumuz yok. Tam tersine yıllardır hep kaybedenler olarak alacağımız var.

Ülkede yaşanan krizin faturasının kesileceği doğru adres “ülkeyi şaha kaldıracağız” deyip uçurumun kıyısına sürükleyen neoliberal politikalarda ısrar edenler ve bu politikalardan nemalanarak küplerini dolduran, her krizden büyüyerek çıkan %1’dir.

Biz bu ülkenin emekçi kesimleri, yoksullaştırılan halkı olarak artık nefes almak istiyoruz. Başkalarının donattığı masanın hesabını ödemeye, %1’in yarattığı krizin faturasının %99’a yıkılmasına artık yeter diyoruz. Bu gemide herkesin eşit, özgür bir biçimde barış ve huzur içinde, insanca yaşamasını istiyoruz.

Bunun için;

   * Elektrik, doğalgaz, su, akaryakıt, ekmek, toplu taşıma gibi temel ihtiyaçlara yapılan zamların geri alınmasını, zam yapılmamasını,
   * Tüm yükü emekçilerin sırtına yıkan vergi adaletsizliğine son verilmesini,
    *Kriz bahanesi ile yaşanan işten çıkarmalara, ücretsiz izinlere son verilmesini,
    *Rekor üstüne rekor kıran enflasyon karşısında başta asgari ücret olmak üzere ücretlerimizde-maaşlarımızda yaşanan erimenin gerçek enflasyona göre satın alma gücümüzdeki azalma ve ekonomik büyüme oranları dikkate alınarak telafi edilmesini,
   *Hem Yeni Ekonomi Programındaki hem de Merkez Bankasının yenilediği enflasyon hedefleri ile hükmünü çoktan yitirdiği tescillenen toplu sözleşmenin derhal yenilenmesini,
   * Kamuya alımlarda eşitsizliği artıran, torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın önünü açan mülakat, sözlü sınav, güvenlik araştırması ve arşiv kaydı uygulamasına son verilmesini,
   * Emeğin haklarını yok eden KHK’lerin iptal edilmesini,
   *OHAL KHK’ları ile herhangi bir hukuki delil ve mahkeme kararı olmadan işinden ekmeğinden edilen tüm kamu emekçilerinin işine iade edilmesini,
   *Kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen her türlü güvencesiz istihdam uygulamasına son verilmesini,
   *Kadınların sürekli, güvenceli işlerde istihdam edilmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçe hakkının hayata geçirilmesini,
   * Herkese güvenceli iş ve güvenli gelecek sağlanmasını istiyoruz.

Bu talepler sadece burada bulunanların değil, krizin faturası yıkılmak istenen milyonların, %99’un talepleridir.

Değerli dostlar, bizim sesimizi duymamakta ısrar edenlere buradan hep birlikte güçlü bir şekilde cevap verelim mi?

Kamu emekçileri, işçiler, emeklikler, asgari ücretliler, gençler, kadınlar hepinize soruyorum.

Siz hiçbir payınızın olmadığı bu krizin faturasını ödeyecek misiniz?

Bu cevap sadece İzmir Gündoğdu Meydanı’nın değil, milyonların, %99’un cevabıdır.

 

Değerli Dostlar,

Sözlerimizi tamamlarken; insanca bir yaşam, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelemizin önündeki engelleri aşmanın tek yolunun emek karşıtı, sermaye dostu düzenin değişmesinden geçtiğini vurguluyoruz.

Hepimiz biliyoruz ki yüzünü sermayeye sırtını emekçilere dönen bu düzen kendiliğinden değişmeyecek.

Üzerimize çöken karanlık bulutları dağıtarak emeğin, barışın, kardeşliğin dünyasını yakınlaştıracak, laik, demokratik bir ülkeyi kuracak yegane güç bizleriz. 

Emeğimizi hedef alan saldırıların dalga kıranı bizleriz. Emeğin birliği ve halkların kardeşliği için, bilimden yana, aydınlık bir gelecek için umut biziz.

Yeter ki, kol kola omuz omuza olalım. Yeter ki dünyanın en büyük ailesi olarak bizi bölmeyi, parçalamayı hedef alan oyunları boşa çıkaralım, birbirimize daha fazla kenetlenelim.  

Yeter ki, yaşadığımız bu güzelim ülkeye özlenen baharı, beklenen aydınlığı getirmek için birlikte mücadele edelim.

Hepinizi KESK Yürütme Kurulu adına tekrar sevgi ve dostlukla selamlıyorum.

Hoşça kalın, umutla kalın, mücadele ile kalın…

YÜRÜTME KURULU

KAMUOYUNA ZORUNLU AÇIKLAMA !

24 Kasım 2017 tarihinde TTB Genel Merkezi’nde Nuriye ve Semih başta olmak üzere bütün ihraçların işe iadesinin sağlanması, Nuriye ve Semih’in yaşam haklarının korunması talepleriyle DİSK, TMMOB ve TTB ile ortak basın toplantısı yaptığımız ve MEB önünde 24 Kasım’a ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdiğimiz bir günde KESK Genel Merkezi’ne gelen bir grup, ültimatom şeklinde bir listeyi KESK MYK’sına vererek, “bu listeyi yerine getirmediğiniz sürece buradan çıkmayacağız” diyerek toplantı salonunda geceli-gündüzlü oturma eylemine başlamıştır. Söz konusu grup, KESK içerisindeki sendikal anlayışlardan birinin üyeleriyle bu eyleme başlamışken, ilerleyen dönemlerde üyemiz olmayanlar, lise ve üniversite öğrencileri, emekliler de olmak üzere eylemi sürdürmüştür.

Çeşitli kereler yapılan görüşmeler sonuç vermemiş, bu anlayış dayatmacı tutumunu sürdürmüş, KESK ve bağlı iş kollarımızın yaptığı eylemleri, etkinlikleri, dayanışmayı hiçe saymış, kendi anlayışları ve istekleri doğrultusunda yapılanlar dışında hiçbir şeyi kabul etmeyeceklerini söylemişlerdir. Nuriye ve Semih’in başvurusunun öncelikli değerlendirilmesi için TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Kamu Denetçiliği ile çeşitli görüşmeler yapılmış, örgütümüzün tamamına Nuriye ve Semih’in de yargılandığı davada dayanışma göstermek için eylem, etkinlikler düzenlenmesi yönünde yazılar yazılmış, bu eylem ve etkinlikler sonucu birçok üyemiz de ceza almış veya hakkında cezai soruşturma başlatılmıştır. Hiçbir şey yapmayan (!) Konfederasyonun üyelerine, KESK’in eylem kararları sonucu cezalar verilmiş olması, ödenen bedelin değil, atılan adımların göstergesi olduğu için kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Konfederasyonumuz, emek ve meslek örgütleriyle düzenlediği 10 Ekim Emek, Barış ve Demokrasi mitinginde tarihin en kanlı katliamı ile karşı karşıya kalırken, üyeleri sürekli baskı ve zorbalık politikalarıyla sindirilmeye çalışılırken asla mücadeleden vazgeçmemiştir. Fakat söz konusu anlayış 10 Ekim’i gündemine dahi almadığı gibi, bu mücadeleyi görmezden gelmiştir. Ödediği bedeller, onlarca üyesinin tutuklanması, gözaltına alınması, 5000’e yakın üyesinin KHK listelerine adının yazılması, yöneticilerine açılan onlarca dava, iktidarının halen tüm araçlarıyla saldırması KESK’in iktidar tarafından nasıl hedef alındığını ortaya koymaktadır. Bu kişilerin yürüttüğü karalama kampanyası ve işbirlikçilik suçlamaları nedeniyle, tüm demokratik kamuoyunun yakından takip ettiği bu süreci bir kez daha hatırlatmak bile gereksizdir.

KESK’in yapıp ettiklerini sadece “Yüksel caddesine gelip gelmemekle” değerlendiren, saldırıya uğrayan KESK üyelerinin emeklerini ve mücadelesini görmezden gelen bu anlayış, KESK’in tüm illerde gerçekleştirdiği hiçbir eylem ve etkinliğine de katılmamıştır, kendi eylemini ve anlayışını KESK’e dayatmaya devam etmiştir. Eylem ve etkinliklerin hiçbir üyemizi birbirinin önüne koymadan, kapsayıcı bir şekilde ve bütünlüklü planlanması gereğine uygun adım atan konfederasyonumuzca, Danışma Meclisinde ve Genel Meclis’te üyelerimizin eleştiri ve önerileri doğrultusunda bir hat çizilmiştir. KESK’in özeleştiri ve hesap vereceği kurullar, bu kurullardır. Bu kurulları işlettiği, üyelerinin görüş ve önerileri doğrultusunda bir eylem ve etkinlik planı oluşturmaya çalıştığı, bir sendikal anlayışın dayatmacı tutumuna boyun eğmediği için KESK yöneticileri, bağlı iş kolu yöneticileri ve şube yöneticileri bu kişiler tarafından sosyal medyada defalarca hedef gösterilmiş, sendikalarımız itibarsızlaştırılmış, karalayan, iftiraya varan haberler yaptırılmıştır.

Bir seneye yaklaşan işgal süresince görüşmelerde dayatmacı tutum ve tehditler devam etmiş, KESK emekçilerine sözlü sataşmalar artmış, tuvaleti kullandığımız bile bahane edilerek gerginlik çıkarılmış, mutfak tamamen kullanılamaz hale getirilmiştir. Bu sataşmalar, KESK emekçilerinin sakinliğini koruyan tutumları nedeniyle şimdiye kadar bir gerilime dönüşmemiş, emekçilerimizin ve MYK’nın çalışma koşulları ortadan kaldırılmıştır.

Söz konusu anlayış, KESK Genel Merkezi’ni kendi faaliyetlerinin bürosu gibi kullanmaya başlamıştır. Söz konusu durum, bir sene içerisinde yapılan faaliyetlerle birlikte KESK’e bağlı iş kollarıyla bilgi olarak paylaşılmış, 16-17-18 Şubat tarihlerinde yapılan KESK Genel Meclisi’nde bu tarzın ve dayatmaların kabul edilemeyeceğine dair bir karar alınmıştır. KESK Yürütme Kurulu kendinden menkul bir kararla bu oturma eylemine tutum almış değildir; bu tutum örgütümüzün kararının uygulanmasıdır.

KESK, tüzüğünde ifade edilen karar mekanizmaları dışında hiçbir dayatmayı kabul etmeyecektir. KESK Genel Merkezi’nin bir anlayışın çalışma ofisine dönüştürülmesi ise asla kabul edilemez. Bununla birlikte KESK bu sorunu her zaman kendi iç mekanizmaları ile çözmeyi ilke olarak kabul etmiş, bu doğrultuda görüşmeler yapmış, bugün de bu ilke doğrultusunda bu anlayıştan kişilerin olmadığı bir esnada eşyalarını zarar gelmemesi için özenle toplayarak çıkarmıştır. Bu işgalin bir senedir sürüyor olması, eşyaların zarar gelmeksizin özenle ve bu kişilerin olmadığı bir zamanda toplanmış olması şiddetten kaçınmak için harcanan çabaların kendi başına göstergesidir. KESK bu tutumu sergilerken, sabah saatlerinde üye dahi olmayan bir kişi tarafından kapısı kırılmak istenmiştir.

Kendi sorununu kendi içerisinde çözmeyi önüne koymuş olan konfederasyonumuz tarafından polisin çağrılması ise asla söz konusu olmamıştır. Bu kişiler KESK’in kapısında canlı yayın yaparak durumu herkese açık olan sosyal medya hesaplarından paylaşmıştır. Sosyal medya hesaplarının çok yakından takip edildiği, birçok insana paylaşımlarından dolayı ceza verildiği düşünüldüğünde polisin bu durumdan haberdar olmasının birçok kaynağı olabilir. KESK’in şikayeti üzerine polis gelmiş olsaydı, mutlaka tutanak tutularak işlem yapılması gerekirdi. Kapımız kırılmaya çalışılırken dahi sükunetimizi korumuş olmamız bu konudaki tavrımızı da açıkça ortaya koymaktadır. Kamuoyunu yanıltmaya çalışan bu ifadeler, konfederasyonumuzu karalamaya hizmet etmektedir ve açıkça iftiradır.

KESK Merkez Yürütme Kurulu, bağlı iş kollarımızın yürütme kurulu üyeleri ve şubelerden üyelerimizle birlikte genel merkezden dışarı çıkmak istediğimiz anda kapıda bekleyen, aralarında üyemiz olmayanların da bulunduğu bir grup, çıkışımızı engellemek ve işgali sürdürmek için gerilim yaratmıştır. Bu gerilim esnasında bütün üyelerimiz büyük bir sorumlulukla davranmış, hiçbir şekilde darp etme söz konusu olmamış, özellikle de kadınlara yönelik en ufak bir şiddet girişimi yaşanmamıştır. Aksine kadın çalışanlarımız ve yöneticilerimiz sözlü, fiziksel şiddete maruz kalmıştır. İlerleyen günlerde gerek kapımızın kırılması girişimlerine ilişkin görüntüler gerekse de “tekme-tokat dövme” iddialarının gerçekliği yansıtmadığına ilişkin görüntüler kamuoyunun bilgisine sunulacaktır.

Yalan-yanlış ifadelerle KESK ve bağlı iş kolu yöneticilerini sosyal medya hesaplarında resimlerini yayınlamak suretiyle hedef gösterenler, bin bir hakaret yağdıranlar, iftira atanlar yöneticilerimize yönelecek her saldırının da yegane sorumlusu olacaktır.

KESK’in, ekonomik krizin faturasının emekçilere ödetilmek istendiği bir dönemde bu faturayı kabul etmeyerek karar organlarının aldığı kararlar doğrultusunda, ek zam talebiyle tüm Türkiye’de sokakta olduğu bir günde KESK’i teslimiyetle suçlamak asla anlaşılabilir değildir. KESK kendi ilkeleri, tüzüğü ve hukuku doğrultusunda davranmaya kararlıkla devam edecektir.

KESK Merkez Yürütme Kurulu