KÜLTÜR, SANAT VE TURİZM EMEKÇİLERİ GERÇEK TEMSİLCİLERİNİN KİM OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLMEKTEDİR!


AKP hükümetinin 12 yıllık iktidarında eğitim ve sağlıktan kültür ve sanat alanına kadar, bütün alanlarda yürütülen “piyasalaştırma” uygulamaları, tarihi eserlerin, müzelerin, sanat kurumlarının nasıl bir yağma ve talan siyaseti ile denetim altına alındığı bilinmektedir. Toplumsal yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi, kültür, sanat ve turizm alanında da siyasi iktidar eliyle hayata geçirilen piyasacı uygulama ve girişimler, yıllardır yaşanan çürümeyi derinleştirmiştir.

Siyasal iktidarın yıllardır “Devlet eli ile tiyatro olmaz, özelleştireceğiz” sözü ile özerk ve tüzel kişiliğe sahip yapılar olan ödenekli sanat kurumları, adeta halkın gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Sanat kurumlarına ait binalar ya satılmış ya da tadilat yapılacak bahanesiyle boşaltılarak kendi kaderine terk edilmiştir.

Yıllardır halk kütüphaneleri yok edilmeye çalışılmakta, müze ve ören yerleri ticarileştirilerek piyasaya sunulmaktadır. Basında 02.06.2014 tarihli haberde yer alan “İstanbul’un zam şampiyonu müze giriş ücreti” haberinin manşette yer alması,  müze giriş ücretlerinin %20 oranında artması bir eğitim kurumu olan müzelerin nasıl ticarileştirildiğinin açık bir göstergesidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından, 13.09.2010 tarihinde 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51. Maddesinin (g) bendi uyarınca pazarlık usulu ile yapılan “Müze ve Örenyerleri Gişelerinin İşletimi , Giriş Kontrol Sistemlerinin Modernizasyonu ve Yönetimi İşi İhalesi”nin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemli, sendikamız dava açmış ve bu dava halen devam etmektedir. Hükümetin sanata yönelik doğrudan ve dolaylı müdahaleleri bütün hızıyla sürerken, yandaş basın aracılığı ile kültür ve sanat kurumları itibarsızlaştırılmaya çalışılmakta,  kültür turizm ve sanat kurumlarında ihtisas alanları ile ilgili olmayan atamalar ve siyasi kadrolaşma uygulamaları bütün hızıyla yaşanmaktadır. 

Siyasal iktidarın kamuya ve bir bütün olarak yaşam alanlarımıza tamamen hâkim olma isteği, kültür ve sanatta da kendini göstermiş, hükümetin kültür ve sanata yönelik faaliyetleri fiili dayatmalar son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır. Özgür, özerk ve bağımsız sanat, baskıyla, sansürle, tehditle sindirilip, TÜSAK gibi saldırılar tüm hızıyla sürerken, 12 yıldır bütün baskılara ve engellemelere rağmen hizmet kolunda yetkili sendika olmayı başaran sendikamız Kültür Sanat Sen siyasi iktidarın öncelikli hedefi haline getirilmiştir. 

Geçtiğimiz yıllarda hükümetin, merkezi ve yerel idarecilerin baskı ve yönlendirmeleri ile hükümet güdümlü sendikalar, 11 hizmet kolunun 10’unda yetkili olmalarına karşın, kültür, sanat ve turizm işkolunda bütün baskı, yıldırma, sindirme ve tehdit politikalarına rağmen genel yetkiyi Kültür Sanat Sen’in elinden almayı bugüne kadar başaramamışlardır. Ancak özellikle son bir yıl içinde hükümet güdümlü yandaş konfederasyon ve onun hizmet kolumuzda örgütlü sendikası yetkili olmak için her yola başvurmuş, bu anlamda gerek bakanlık düzeyindeki her kademede gerekse taşrada yönetim birimlerinde olağanüstü baskılar oluşturmuşlardır. Son dönemde hükümetin kültür ve sanat alanına yönelik anti demokratik girişimlerine sessiz kalarak destek verenler, yandaş sendika kendi sendikalarına üye olmayan kültür, sanat ve turizm emekçilerine yönelik baskı ve yıldırma politikalarını belirgin bir şekilde arttırarak, yetkinin son gününde yapılan üyeler ile 2014 yılında yetkili sendika olabilmişlerdir.

Kültür Sanat Sen, yıllardır izlediği mücadeleci sendikal çizgisi ve toplusözleşme kazanımları ile asıl yetkiyi hizmet kolumuzda çalışan kültür, sanat ve turizm emekçilerinden almıştır. Dolayısıyla bugün hizmet kolumuzda resmi olarak hükümet yandaşı sendikanın yetkili olması, yıllardır benimsediğimiz mücadeleci sendikacılık anlayışında herhangi bir değişiklik yaratmayacaktır.  

Sendikamız, gerek hizmet kolumuzda yaşanan gelişmeler, gerekse 18 bini aşkın kültür, sanat ve turizm emekçisinin ekonomik, demokratik ve özlük sorunları ile ilgili olarak bugüne kadar ortaya koyduğu mücadeleci ve direngen tutumu bugünden sonra da aynen ve kararlılıkla sürdürecek, siyasi ve idari baskılara karşı örgütlü gücüyle karşı koyacaktır. Bizlerin ve üyelerimizin bu konuda en küçük bir tereddüdü ya da korkusu yoktur.

2014-2015 yıllarına ilişkin Toplu Sözleşme görüşmelerinde Memur Sen enflasyon farkını almamış ve TÜİK verilerine göre enflasyon 9.66 olmuştur. 2014’ün ilk altı ayında enflasyon karşısında 60-200 lira arası emekçilerin kaybı olacaktır. Her fırsatta iktidarın yanında olduğunu kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmeyen yandaş konfederasyonun ve bileşenlerinin yapacakları yaptıklarının teminatıdır. 

Yıllardır hükümetin anti-demokratik uygulamaları karşısında sesini çıkarmayanların, siyasi iktidarın baskıcı, otoriter ve taleplerimizi yok sayan uygulamaları karşısında kafasını kuma gömenlerin kültür, sanat ve turizm emekçilerinin mevcut haklarını koruması ve yeni haklar kazanmasının ne kadar mümkün olacağını kamuoyunun takdirine bırakıyor, sendikal mücadelede sadece yetkili olmanın bir anlamının olmadığını, asıl önemli olanın etkili ve mücadeleci bir sendikacık yapabilmek olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Kültür Sanat Sen olarak, kültür, sanat ve turizm emekçilerinin mücadelesini ve umudunu canlı tutmak, bütün kültür, sanat ve turizm kurumlarında somut talepler üzerinden mücadeleyi yükseltmek, sendikamızın önümüzdeki dönemde en temel hedeflerinden birisi olacaktır. Gezi direnişine rehber olan “Birleşe birleşe kazanacağız” sözü, tüm kültür, sanat ve turizm emekçilerinin, hepimizin mücadele kılavuzudur.

                                                                                                                                                                                  KÜLTÜR SANAT-SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU

BU DAHA BAŞLANGIÇ MÜCADELEYE DEVAM!

İstanbul’un son yeşil alanlarından birisi olan Taksim Gezi Parkının daha fazla rant için betonlaştırılmasına, tek tip yaşam dayatılmasına itirazla başlayıp,  eşit, özgür ve demokratik bir ülke talebi ile tüm ülkeyi saran Gezi Direnişinin üzerinden tam üç yıl geçti! Bu vesileyle bizlere onurlu bir gelecek için canlarını ortaya koyan ve açıkça hedef gözetilerek katledilen gençlerimizi bir kez daha saygıyla anıyor, hala yargı önüne çıkarılmayan, AKP tarafından korunan katillerin peşini asla bırakmayacağımızı ifade ediyoruz.

Gezi direnişinde milyonlar her türlü baskıya rağmen kararlılıkla taleplerini savundu, teslim olmadı, olmuyor, olmayacak.

Gezi direnişi, AKP’nin sömürü, zorba ve gerici düzeninde sesi ve nefesi zorla kesilen halkın aldığı nefes, haykırdığı sesti. Kadınlara, gençlere ve toplumun tüm ilerici-özgürlükçü değerlerine yönelik gelişen saldırılara karşı özgür bir ülke ve hayat kurma mücadelesiydi.

Bugün o ağaçların yeşeren dalları gibi eşitlik, özgürlük ve demokrasi talebi tüm ülkeyi her zamankinden daha fazla sarmış durumda.

Gezi Parkı’nda yağmaya, talana karşı başlayan nöbet AKP’nin baskı ve zulmüne karşı birleşen milyonların mücadelesinde sürmeye devam etmektedir. Gezi direnişinin taleplerini daha yakıcı halde güncelliğini koruyor.

Çünkü AKP; en ufak itiraza karşı polisiyle yaşam alanlarımıza hala gaz bombaları yağdırıyor, silah kullanıyor. Aylara vara sokağa çıkma yasakları uyguluyor, şehirleri adeta haritadan siliyor. Halkın can güvenliği, bizzat kendilerini korumakla görevlendirilenler tarafından tehdit ediliyor. Düşman olarak görülen toplumsal muhalefet toplu gözaltı ve tutuklamalar, faili meçhuller ve her tür faşizan baskı ile teslim alınmak, ortadan kaldırılmak isteniyor. Diz çökmemizi, baş eğmemizi istiyorlar.

Polis devletini kurumsallaştırmak, hukuk dışılıklara kılıf uydurmak, yargılanmaktan kurtulmak için habire yasalar hazırlıyorlar, saraylar kuruyorlar. Yandaş medya özel savaş lobisi olarak çalışıyor, toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için her tür yalanı ve dezenformasyonu yapıyor.

Ancak güçlü bir akıntıya kürek çekmenin nafile olduğunu, baskı ve zor karşısında halkın er ya da geç ayağa kalkacağını ve ok yaydan çıktıktan sonra da durdurulamayacağını Gezi direnişi bir kez daha hatırlattı!

Polis şiddetine, göz altılara, tutuklamalara, her türlü baskıya, karalamaya, hukuku askıya alan uygulamalara, yalan ve dolana karşı haklı, meşru ve kararlı mücadelemiz bu faşizan düzen değişinceye kadar sürecektir.

Ethem, Ali İsmail, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni, Hasan Ferit, Ahmet, Abdullah, Mehmet İstif, Fadime Ana, Berkin Elvan, Uğur Kurt, Ayhan Yılmaz, Soma’da kaybettiğimiz emekçiler, Roboskiler, Cizre’de apartman dairesinde yakılanlar ve kıydıkları daha binlerce canlar için yargılanmaktan kurtulamayacaklar.

İşyerlerinde ve alanlarda eşit, özgür ve demokratik bir ülke mücadelesini yıllardır sürdüren kamu emekçileri tüm Gezi dinamikleriyle birlikte mücadeleyi büyütecek, karanlığa teslim olmayacak, ellerimizden aldıklarının, bizlerden çaldıklarının hesabını soracaktır.

KÜLTÜR SANAT-SEN olarak; eşit, özgür ve demokratik bir gelecek mücadelesinde kamu emekçilerini, işçileri, gençleri, kadınları ve tüm halkımızı direnişin parçası olmaya ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.

YÖNETİM KURULU 

CABLE VE TARTUS KATLİAMINI KINIYORUZ !

Kısa süre önce de Suriye’de çoğunlukta Aleviler’in yaşadığı El-Zara köyünde yapılan katliamın acıları daha dinmemiş iken bu kez yine Alevilerin yaşadığı Lazkiye vilayetinin Cable ve Tartus kentlerinde 23 Mayıs 2016 tarihinde gerçekleştirilen 9 bombalı saldırıda 100’den fazla sivil hayatını kaybetti.

Tamamen sivillerin bulunduğu yerlere yönelik bu insanlık dışı, vahşi saldırıları ve katliamı nefretle kınıyoruz.

Ortadoğu coğrafyasını mezhepçilik ve tek tip düşünce üzerinden kan gölüne çevirenleri başta 10 Ekim olmak üzere ülkemizde de gerçekleştirilen katliamlardan iyi tanıyoruz.

Vahşet örgütleri ile karanlık ilişkiler içinde ve gönül bağı olanların saldırıları “kale yıkılıyor” başlıklarıyla, adeta sevinç gösterileri içinde kamuoyuna yansıtması insanlıktan zerre kadar nasiplenmediklerini bir kez daha açığa çıkarmıştır. Bu karanlık zihniyeti de kınıyor, protesto ediyoruz.

AKP’nin yıllardır başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da izlediği politikalar ve vahşet örgütleri eliyle yürüttüğü vekâlet savaşının geldiği nokta tüm insanlığı tehdit etmektedir.

Saldırılara zemin sunan her tür destek ve politikalar bir an önce terk edilmelidir.

Bu tür saldırıların giderek tüm insanlığı ve coğrafyayı hedef aldığı açıktır. Vahşet örgütlerinin ve arkasındaki güçlerin gerçekleştirdiği bu saldırıların son bulması için daha güçlü tepkilerin ve mücadelenin ortaya konması gerekmektedir.

Kurulduğu günden bu yana ülkemizde ve dünyada farklılıkların barış içinde, bir arada, eşit ve kardeşçe yaşamını savunan Konfederasyonumuz yaşam hakkını tüm hakların ön koşulu olarak görmektedir.

Suriye’de El-Zara, Cable ve Tartus’ta sivillere yönelik gerçekleşen saldırıları insanlık değerlerine ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak görüyor, bir kez daha nefretle kınıyoruz.

Anket Çalışması

Kültür ve Turizm Bakanlığında örgütlü olan Kültür Sanat-Sen, kadın emekçilerle anket çalışması gerçekleştirdi. İş yerinde ayrımcılık ve mobbing kadınlar en çok dile getirdiği sorunlar oldu.

Kültür Sanat-Sen’in, örgütlü olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığında yaptığı araştırmada, iş yerlerinde “ayrımcılık” gibi sorunlar kadınlar tarafından daha fazla dile getirildi. Araştırmada mobbing sorunu yaşadığını düşünenlerin yüzde 80’nin kadın olması, Bakanlıkta erkeklere oranla daha az kadının istihdam edilmesi önemli sorunlar olarak ortaya çıktı.

KESK’e bağlı Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat-Sen) kadın çalışanların çalışma yaşamındaki sıkıntılarını tespit etmek ve kadın istihdamını araştırmak amacıyla anket ve araştırma çalışması gerçekleştirdi. Kültür Sanat-Sen Genel Kadın Sekreteri Özlem Toprak Cihan tarafından raporlaştırılan araştırma, yüzde 35’i kadın olan Kültür ve Turzim Bakanlığında 37 farklı ilden 162 erkek ve 260 kadın toplam 422 kamu emekçisi ile gerçekleştirildi.

‘SENDİKALAR İLGİSİZ, HAKLARIMIZI YETERİNCE SAVUNMUYOR’

Ankete katılım sağlayan 82 kişinin sendikal üyeliklerinin bulunmadığı araştırmada, üye olmayan katılımcıların üye olmama gerekçelerini şu şekilde ortaya çıktı: “Sendikaların tarafsız olmadığı düşüncesi, duyarsız ve ilgisiz olunduğu, bilgilendirilme eksikliği, üye olduğu sendikadan kaynaklı tayin aşamasında problem çıkması, sendikaların samimi bulunmaması, iş ile siyasetin birbirine karıştırılması, özlük haklarının yeterince savunulmadığı düşüncesi, kişileri sendikaların iyi temsil etmediği düşüncesi, işveren esaslı çalışılmaların yapıldığı ve haklarımızın korunmadığı düşüncesi, korku, aday memurluk ve sözleşmeli statüsünde sendikal hakkın olmaması”.

‘SENDİKALAR KADIN SORUNLARIYLA İLGİLENMİYOR, YETERLİ KADIN YÖNETİCİ YOK’

Sendika yöneticiliğinde kadınlara daha az imkan sağlandığı ya da kadınların daha az tercih etmiş olduğunun ortaya çıktığı araştırmada, sendikal faaliyetlere katılımda iş yükünün kadınlar üzerinde daha fazla olduğu görülmekte. Araştırmada, sendikal üyeliğin kariyer yükselmesinde engel teşkil ettiğini düşünenlerin çoğunluğunu ise yüzde 56 ile erkekler oluşturdu.

“Sendikanızın kadın sorunlarıyla ilgili yeterince çalışma yürüttüğünü düşünüyor musunuz?” sorusuna 260 kadın kamu emekçisinden sadece 51 kadın olumlu yanıt verirken, 127 kadın yeterince çalışma yürütmediğini, 22 kadın ise bu konuda fikrinin olmadığını belirtti. Ankete katılan kadınların yüzde 59’u sendikalarda kadın yönetici sayısının yeterli olmadığı görüşünü taşırken, ilgisizlikten şikayetçi olan ve yönetici sayısını düşük bulan kadınların yönetici olmak istemedikleri de ortaya çıktı. Ankete katılan 260 kadından 161’i yani yüzde 62’si sendika yöneticisi olmak istemezken, “Sendika yöneticisi olmak ister misiniz” sorusuna sadece 23 kadın yani yüzde 9’u “Evet” cevabını verdi.

‘İŞ YERLERİNDE DE YETERLİ KADIN YÖNETİCİ YOK’

Katılımcılara kendi kurumunda kadın yönetici sayısına ilişkin görüşleri sorulduğunda ise sendika üyesi olan erkeklerin yüzde 40’ı, kadınların ise yüzde 60’ı kadın yönetici sayısını yeterli bulmadığını belirtirken, bu oran herhangi bir sendikaya üye olmayan kadınlarda yüzde 81 olarak araştırma sonuçlarına yansıdı.

‘KADINLAR KAMUDA AYRIMCILIĞA MARUZ KALIYOR’

“Kamuda çalışan kadınlar ayrımcılığa maruz kalıyor mu?” sorusuna kadınların yüzde 63’ü, erkeklerin ise yüzde 53’ü “Evet” cevabını verdiği araştırmada, “Ayrımcılık var” diyenlerin yüzde 66’sını kadınlar oluşturdu. Kamu çalışanlarının en önemli sorunlarına ilişkin birden fazla cevabın işaretlenebildiği soruda katılımcıların yüzde 59’u (yüzde 55’i kadınlar) “Ücret yetersizliği”, yüzde 47’si (Yüzde 43’ü kadın) “Liyakatsiz yöneticilerle çalışma”, yüzde 47’si (yüzde 45’i kadın) “Kariyer ve Liyakatta Kayırmacılık”, yüzde 30’u (yüzde 68’i kadın) “Mobinge Maruz Kalma”, yüzde 24’ü (yüzde 75’i kadın) “Ebeveyn olma durumunda yakın ve güvenilir kreş” cevabını verdi.

‘KREŞ VE AYRIMCILIK’ SORUNLARINI KADINLAR DİLLENDİRİYOR

Katılımcılar işyerlerinde kendi yaşadıkları en önemli sorunları ise mobbing, haksız atama ve tayinler, ücret adaletsizliği ve amirlerle yaşanan sorunlar olarak belirtti. Kreş ve kadına yönelik ayrımcılık gibi sorunların sadece kadınlar tarafından dile getirildiği görülürken, mobbing sorunu yaşadığını düşünenlerin de yüzde 80’ini kadınlar oluşturdu.

‘DAHA FAZLA KADININ KATILIMI SAĞLANMALI’

Kültür Sanat-Sen açısından ise kadın-erkek üye (E yüzde 56, K yüzde 44) ve yönetici sayısı (E yüzde 60, K yüzde 40) yakın oranlarda olsa da araştırma sonuçlarında, sendikaların kadın sorunlarıyla yeterince ilgilenilmediğini düşünen kadın sayısı oranının da azımsanmayacak kadar fazla olduğu ve yönetici sayısının yeterli olmadığını düşünen kadın sayısının da göz ardı edilmemesi gerektiği belirtilerek bu alanda eksikliklerin giderilmesi, daha fazla kadının katılımını sağlamak için çalışmalar yapılması gerektiğine dikkat çekildi.

KÜLTÜR SANAT-SEN KADIN ANKET ÇALIŞMASI HABER…

Kültür ve Turizm Bakanlığında kadın çalışanların daha çok ayrımcılığa maruz kalıyor

Derya KAYA // Ankara

11 Nisan 2019 10:00

Kültür ve Turizm Bakanlığında örgütlü olan Kültür Sanat-Sen, kadın emekçilerle anket çalışması gerçekleştirdi. İş yerinde ayrımcılık ve mobbing kadınlar en çok dile getirdiği sorunlar oldu.

Kültür Sanat-Sen’in, örgütlü olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığında yaptığı araştırmada, iş yerlerinde “ayrımcılık” gibi sorunlar kadınlar tarafından daha fazla dile getirildi. Araştırmada mobbing sorunu yaşadığını düşünenlerin yüzde 80’nin kadın olması, Bakanlıkta erkeklere oranla daha az kadının istihdam edilmesi önemli sorunlar olarak ortaya çıktı.

KESK’e bağlı Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat-Sen) kadın çalışanların çalışma yaşamındaki sıkıntılarını tespit etmek ve kadın istihdamını araştırmak amacıyla anket ve araştırma çalışması gerçekleştirdi. Kültür Sanat-Sen Genel Kadın Sekreteri Özlem Toprak Cihan tarafından raporlaştırılan araştırma, yüzde 35’i kadın olan Kültür ve Turzim Bakanlığında 37 farklı ilden 162 erkek ve 260 kadın toplam 422 kamu emekçisi ile gerçekleştirildi.

‘SENDİKALAR İLGİSİZ, HAKLARIMIZI YETERİNCE SAVUNMUYOR’

Ankete katılım sağlayan 82 kişinin sendikal üyeliklerinin bulunmadığı araştırmada, üye olmayan katılımcıların üye olmama gerekçelerini şu şekilde ortaya çıktı: “Sendikaların tarafsız olmadığı düşüncesi, duyarsız ve ilgisiz olunduğu, bilgilendirilme eksikliği, üye olduğu sendikadan kaynaklı tayin aşamasında problem çıkması, sendikaların samimi bulunmaması, iş ile siyasetin birbirine karıştırılması, özlük haklarının yeterince savunulmadığı düşüncesi, kişileri sendikaların iyi temsil etmediği düşüncesi, işveren esaslı çalışılmaların yapıldığı ve haklarımızın korunmadığı düşüncesi, korku, aday memurluk ve sözleşmeli statüsünde sendikal hakkın olmaması”.

‘SENDİKALAR KADIN SORUNLARIYLA İLGİLENMİYOR, YETERLİ KADIN YÖNETİCİ YOK’

Sendika yöneticiliğinde kadınlara daha az imkan sağlandığı ya da kadınların daha az tercih etmiş olduğunun ortaya çıktığı araştırmada, sendikal faaliyetlere katılımda iş yükünün kadınlar üzerinde daha fazla olduğu görülmekte. Araştırmada, sendikal üyeliğin kariyer yükselmesinde engel teşkil ettiğini düşünenlerin çoğunluğunu ise yüzde 56 ile erkekler oluşturdu.

“Sendikanızın kadın sorunlarıyla ilgili yeterince çalışma yürüttüğünü düşünüyor musunuz?” sorusuna 260 kadın kamu emekçisinden sadece 51 kadın olumlu yanıt verirken, 127 kadın yeterince çalışma yürütmediğini, 22 kadın ise bu konuda fikrinin olmadığını belirtti. Ankete katılan kadınların yüzde 59’u sendikalarda kadın yönetici sayısının yeterli olmadığı görüşünü taşırken, ilgisizlikten şikayetçi olan ve yönetici sayısını düşük bulan kadınların yönetici olmak istemedikleri de ortaya çıktı. Ankete katılan 260 kadından 161’i yani yüzde 62’si sendika yöneticisi olmak istemezken, “Sendika yöneticisi olmak ister misiniz” sorusuna sadece 23 kadın yani yüzde 9’u “Evet” cevabını verdi.

‘İŞ YERLERİNDE DE YETERLİ KADIN YÖNETİCİ YOK’

Katılımcılara kendi kurumunda kadın yönetici sayısına ilişkin görüşleri sorulduğunda ise sendika üyesi olan erkeklerin yüzde 40’ı, kadınların ise yüzde 60’ı kadın yönetici sayısını yeterli bulmadığını belirtirken, bu oran herhangi bir sendikaya üye olmayan kadınlarda yüzde 81 olarak araştırma sonuçlarına yansıdı.

‘KADINLAR KAMUDA AYRIMCILIĞA MARUZ KALIYOR’

“Kamuda çalışan kadınlar ayrımcılığa maruz kalıyor mu?” sorusuna kadınların yüzde 63’ü, erkeklerin ise yüzde 53’ü “Evet” cevabını verdiği araştırmada, “Ayrımcılık var” diyenlerin yüzde 66’sını kadınlar oluşturdu. Kamu çalışanlarının en önemli sorunlarına ilişkin birden fazla cevabın işaretlenebildiği soruda katılımcıların yüzde 59’u (yüzde 55’i kadınlar) “Ücret yetersizliği”, yüzde 47’si (Yüzde 43’ü kadın) “Liyakatsiz yöneticilerle çalışma”, yüzde 47’si (yüzde 45’i kadın) “Kariyer ve Liyakatta Kayırmacılık”, yüzde 30’u (yüzde 68’i kadın) “Mobinge Maruz Kalma”, yüzde 24’ü (yüzde 75’i kadın) “Ebeveyn olma durumunda yakın ve güvenilir kreş” cevabını verdi.

‘KREŞ VE AYRIMCILIK’ SORUNLARINI KADINLAR DİLLENDİRİYOR

Katılımcılar işyerlerinde kendi yaşadıkları en önemli sorunları ise mobbing, haksız atama ve tayinler, ücret adaletsizliği ve amirlerle yaşanan sorunlar olarak belirtti. Kreş ve kadına yönelik ayrımcılık gibi sorunların sadece kadınlar tarafından dile getirildiği görülürken, mobbing sorunu yaşadığını düşünenlerin de yüzde 80’ini kadınlar oluşturdu.

‘DAHA FAZLA KADININ KATILIMI SAĞLANMALI’

Kültür Sanat-Sen açısından ise kadın-erkek üye (E yüzde 56, K yüzde 44) ve yönetici sayısı (E yüzde 60, K yüzde 40) yakın oranlarda olsa da araştırma sonuçlarında, sendikaların kadın sorunlarıyla yeterince ilgilenilmediğini düşünen kadın sayısı oranının da azımsanmayacak kadar fazla olduğu ve yönetici sayısının yeterli olmadığını düşünen kadın sayısının da göz ardı edilmemesi gerektiği belirtilerek bu alanda eksikliklerin giderilmesi, daha fazla kadının katılımını sağlamak için çalışmalar yapılması gerektiğine dikkat çekildi.

27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜ KUTLU OLSUN!

Türkiye’nin eğitimde, sağlıkta, kültür ve sanat alanında büyük bir basınçla içine itilmeye çalışıldığı derin karanlığa karşı sanatın işlevi, anlamı ve öneminin her geçen gün daha da arttığı bir dönemde, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü kutluyoruz.

Bir ülkede kültür ve sanata verilen değer, o ülkenin gelişmişlik düzeyi açısından önemli bir gösterge olarak kabul edilmektedir. Kültüre ve sanata yönelik piyasacı ve gerici müdahalelerin son yıllarda belirgin bir şekilde artmış olması dikkat çekicidir. Kültür ve sanatı “boş işler” görüp küçümseyen mevcut çağdışı zihniyet, Türkiye’nin tarihsel, kültürel ve sanatsal değerlerini gerçek dışı bilgilerle yozlaştırıp, manipüle ederek, toplumu derin bir karanlığın içine çekmeye çalışmaktadır.

Ülkemizde sanatın, sanatçının gelişmesi ve özgürleşmesini engellemek isteyenlere karşı Kültür Sanat Sen olarak yürüttüğümüz kararlı mücadele sürerken, kamu hizmetlerinin bütün alanlarında olduğu gibi, bütün kültür ve sanat alanlarında görev yapan sanatçılarımız esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışmak zorunda bırakılması kabul edilemez.

Bugün Devlet Tiyatroları, yasalarına rağmen fiilen işleyemez hale getirilmeye çalışmakta, sanatçılarımıza esnek ve angarya çalışma koşulları dayatılmaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, yıllardır fedakârca sanatlarını icra etmek isteyen sanatçılarımıza “belirli süreli hizmet sözleşmesi” uygulamasının dayatılması kabul edilemez bir durumdur.

Ankara’nın eski tiyatro salonlarından Şinasi Sahnesi ve Akün Sahnesi AKP’nin kültür ve sanata yönelik saldırılarından nasibini almıştır. Devlet Tiyatroları’na bağlı olan ve halen faaliyette olan bu iki sahnenin de içinde bulunduğu 13 katlı bina satışa çıkarılmıştır. Bu girişimi, sadece adı geçen sanat mekânlarının satılması ya da yağmalanması olarak değil, bütün ülkenin pazarlanmasının bir parçası olarak görmek gerekmektedir.

27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününü kutladığımız bugünlerde, eğitim ve sağlık alanında yaşanan ticarileştirme sürecinin bir benzeri tiyatrolarımızda ve sanat kurumlarımızda yaşanmaktadır. Devlet Tiyatrosunun kuruluş amacı topluma bir şey satmak değil, ona sanatı kazandırmaktır. Bugüne kadar yapılmaya çalışıldığı gibi ucuz ve pazarlamacı bir kültür-sanat politikası ile tiyatro sanatını özüne uygun bir şekilde geliştirmek mümkün değildir. Bu nedenle tiyatro emekçilerinin emeği ve sanatının ucuzlatılmasına, “misafir sanatçı” gibi ucube çalışma ilişkilerinin yaygınlaştırılmasına seyirci kalmamız beklenmemelidir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve ayrıca Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Orkestra-Koro ve Topluluklar bünyesinde sahne üzeri ve sahne gerisinde görev yapan “geçici süreli sözleşmeli personel” adı altında personel çalıştırılmaktadır. Bu arkadaşlarımız, sanatkâr memur, sanat uygulatıcısı ve sahne uygulatıcısı pozisyon unvanlarındaki personelle aynı görevi yaptıkları halde, 375 Sayılı KHK’nın Ek 7. Maddesi ile geçici süreli sözleşme ile her yıl için azami on ay çalıştırılmakta ve sözleşmeleri her yıl yenilenmektedir. Kadrolu sanatçılarla aynı işi yapıp aynı sahneyi paylaşmalarına rağmen misafir sanatçılarımıza böylesi bir ayrımcılık yapılırken, onların sendikalı olma hakkını da gasp etmeye çalışmaktadır. Ancak meydan boş değildir, “geçici süreli sözleşmeli personel” uygulaması ile sanat kurumlarında istihdamı esnek ve güvencesiz hale getirmeye çalışan zihniyete karşı mücadelemiz kararlılıkla sürecektir.

Kültür Sanat Sen olarak taleplerimiz;

 Genel bütçedeki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın payı en az Diyanet Başkanlığı’nın payı kadar olmalıdır.
 Ödenekli sanat kurumları katkı payları ile amatör ve özel tiyatrolara verilen mali destek artırılmalıdır.
 Sanat kurumlarının yasalarına dokunulmamalı, sanat alanındaki örgütlerle işbirliği artırılmalıdır.
 Sanatın özgür ve özerk olabilmesi için siyasi müdahaleler yapılmamalıdır, bu kurumların mevzuatları kendileri tarafından hazırlanmalıdır.
 Kadrolu, iş güvenceli, sendika hakkı olan kadrolu istihdam biçimi benimsenmelidir. 
 Sanat mekânları ivedilikle halka ve sanata açılmalı, yeni sanat ortamları için yatırım yapılmalıdır.
 Okullarda sanatın çeşitli dalları mutlaka ders olarak yer almalıdır.
 Sanatkârların özlük ve mali hakları yeninden düzenlenmeli ve devlet tiyatrolarını özelleştirme sevdasından vazgeçilmelidir. 
 Sanatkârlar idari sözleşmeli olarak bir defa sözleşme yapmalı, misafir sanatçı uygulamasına son verilmelidir. 
 Hiçbir yasal dayanağı bulunmayan performansa dayalı çalışma uygulamalarına derhal son verilmelidir.

Kültür Sanat Sen olarak, yaşadığımız tüm sorunlara rağmen tüm kültür ve sanat emekçilerinin, sanatçılarımızın 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü en içten dileklerimizle kutluyoruz. Tiyatro perdelerinin daima bağımsız, özgür ve özerk sanat için açılacağı günleri birlikte yaratmak için herkesi dayanışma içinde olmaya ve birlikte mücadeleye çağırıyoruz.

BİLGİ EDİNME TALEBİ

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nden;

Misafir Sanatçı ve benzeri pozisyonlarda süreli sözleşmeli olarak çalıştırılan personelin 375 Sayılı KHK’nın ek 26. Maddesi uyarınca istihdam edileceği ile ilgili mevzuat gereği;
1- Kurum bünyelerinde çalıştırılacak süreli sözleşmeli personelin; işe alınmaları, çalıştırılmaları, özlük ve mali haklarının düzenlemesini içeren yönetmelik çalışmasının ne aşamada olduğu, 
2- Bahsi geçen yönetmelikle ilgili yapılacak sözleşmelerin yürürlük tarihinin ne olacağı,
3- 375’e Ek 26. Madde uyarınca istihdam edilecek personellerden hangi pozisyonların tam zamanlı, kısmi zamanlı ve/veya proje ile sınırlı çalışacağı, hususlarında 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde tarafımıza bildirilmesini talep ettik.