DÜNYA TİYATRO GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜNÜ YILLARDIR
ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLARLA KARŞILIYORUZ!

Türkiye’nin ısrarla içine itilmeye çalışıldığı karanlığa karşı sanatın işlevi, anlamı ve öneminin her geçen gün daha da arttığı bir dönemde, Dünya Tiyatro Gününü birkez daha isyanla kutluyoruz.

Kültüre ve sanata yönelik piyasacı müdahalelerin belirgin bir şekilde arttığı bugünlerde, Kültür Sanat-Sen olarak, sahne emekçilerinin süresiz, güvencesiz ve kuralsız çalıştırılmasına karşı, kolektif sanatın gelişmesi ve özgürleşmesi için kararlı mücadelemiz sürmektedir.

Bugün Devlet Tiyatrosu ve Operası, Devlet Senfonileri yasalarına rağmen fiilen işleyemez hale getirilmekte, sahne emekçilerine 16 saate varan anayasaya aykırı angarya çalışma koşulları dayatılmakta, Devlet Tiyatrosunda mevzuat boşluğundan oluşan keyfi uygulamalarla geceyarısından sabaha kadar da çalışma yaptırılmakta, sahne emekçileri kimi günler evlerine bile gidememektedir. Bütün bu çalışmalara fazla mesai ödenmediği gibi bir günlük hafta tatili hakları bile ihlal edilmektedir.

Uluslararası İşgüvenliği ve sağlığı kuralları uygulanmayan Sanat kurumlarında, turnelerde uzun süren yolculuk sonrası sahne emekçileri dinlenmeden çalışmaya zorlanmaktadır. Uygulanan angarya nedeniyle sakatlanıp “ağır iş yapamaz” raporu alanlara sözleşmelerinin fesh edileceği tehdidi yapılmaktadır.

Sahne emekçilerinin ücret ve sosyal hak talepleri görmezden gelinmekte, kadrolularla aynı işi yapan süreli sözleşmeli personel hukuka aykırı olarak güvencesiz, günde 50 TL yevmiyeyle çalıştırılmakta, ne işçi ne kamu görevlisi olmadıkları iddiasıyla sendikasızlaştırılmaktadır. Sendikamız pek çok hukuksuzluğa olduğu gibi, Sanat kurumlarında yerleştirilmek istenen bu hukuka aykırı düzenlemeye de dava açmıştır. Bütün bunların yanı sıra İstanbul AKM gibi birçok sanat mekânının kapatılmak istenmesi ya da yerel yönetimlere devri gibi tartışmalar, Türkiye’de sanata yapılmak istenen siyasi müdahaleyi gösteren dikkat çekici gelişmelerdir.

Bir tür sistemli mobbing anlamına gelen bu uygulamaların yapılabilmesi için ise AKP hükümeti ve Bakanlık gerçek dışı beyanlarla Sahne emekçilerini toplumun gözünden düşürmeye çalışmaktadır. 
Kültür ve sanatı “elitlerin işi” göstererek, toplumdan dışlamaya çalışan özelleştirmeci zihniyet, ülkemizin tarihsel, kültürel, sanatsal değerlerini gerçek dışı bilgilerle karalamaya çalışarak ve toplumsal barışı zedeleyebilecek, inanç gibi hassas konuları harekete geçirerek, tehlikeli söylemlerle bir taşla birkaç kuş vurma peşine düşmüş görünmektedir.

Önce, sayıları topu topu 6500 civarında olan Sanatçı ve Sahne emekçilerinin toplumun parasını boşuna harcadığı vurgulanmış, sonra Devlet Sanat yapmaz denmiş, ardından Sanat uzmanlık istemez herkes olabilir denmiş, en son olarak da, daha dün, Vatan gazetesinde yer alan habere göre, Cumhurbaşkanlığından “Muhafazakar Sanat yapısını oluşturmalıyız” açıklaması gelmiştir. Toplumun inancı ve siyasi tercihlerine karşı tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanlığı için manidar olan bu söylemse aslında ne yazık ki tesadüf değildir.

Bu söylemler 12 Eylül darbesini gerçekleştiren sermayenin kamu kurumlarının gereksizliği hatta para tuzağı olduğu ve özelleşse toplum için daha iyi olacağı propogandasında da kullanıldı; o gün olduğu gibi, AKP döneminde de halkın önemli ihtiyaçlarını karşılayan yüzlerce kamu kurum ve kuruluşu bu propagandayla ya satıldı ya da kapatıldı ama Brecht’in de söylediği gibi “ama ekmek satılmadı eskisinden ucuza…” Brecht kapitalizmin ve onun bekçisi faşizmin karanlık yüzünü halka gösteren çok değerli Tiyatro yazarlarından yalnızca biri ve Sanat kurumlarını susturmak isteyenler aslında en çok da onları susturmanın yolunu arıyor gibiler.

Ne müzelerin özelleştirilmesi, ne kütüphanelerin kapatılması ne de Sanatın baskılanarak sanat kurumlarının toplumdan dışlanmaya çalışılması toplumun hiçbir kesimini mutlu kılacak icraatlar değildir. Bir toplumu mutlu kılacak icraatlar bellidir; herkese güvenceli iş, herkese ekmek, fırsat eşitliği, herkese parasız eğitim, parasız sağlık ve sosyal devletin olmazsa olmaz parçası kültür ve sanat. Sanat kurumlarımızın kapıları dün olduğu gibi bugün de ayrım yapmaksızın tüm topluma açıktır. Seyirci sayısı ve yelpazesi de bunu kanıtlamaktadır zaten.

İnançla ilişkilendirilen toplumsal barışı zedeleyebilecek söylemlerse tıpkı diğer özelleştirme ya da kapatıp yok etme söylemleri gibi, aslında toplumda yankısını bulmayacak, bu nedenle de toplumun tüm kesimlerine yapılan fiili baskıyla icra edilebilecektir ancak.

Kültür Sanat-Sen olarak Sanatı gözden düşürmeye, sahne emekçilerini güvencesiz hale getirmeye çalışan ucuz ve pazarlamacı zihniyete karşı mücadelemiz kararlılıkla sürerken taleplerimiz şunlardır:
 Genel bütçedeki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın payı en az Diyanet Başkanlığı’nın payı kadar olmalıdır.
 Ödenekli sanat kurumları katkı payları ile amatör ve özel tiyatrolara verilen mali destek artırılmalıdır.
 Sanat kurumlarının yasalarına dokunulmamalı, siyasi müdahaleler yapılmamalı, bu kurumların mevzuatları kendileri tarafından hazırlanmalıdır.
 Kadrolu, iş güvenceli, sendika hakkı olan İdari Sözleşmeli istihdamı sabitlenmelidir. 
 Yeni sanat ortamları ve mekanları için yatırım yapılmalıdır.
 Okullarda sanatın çeşitli dalları mutlaka ders olarak yer almalıdır.
 Sahne emekçilerinin özlük ve mali hakları yeniden düzenlenmeli ve Sanat Kurumlarını kapatma ya da özelleştirme sevdasından vazgeçilmelidir. 
 Geçici süreli sözleşmeliler İdari sözleşmeli olarak kadroya alınmalıdır.
 Hiçbir yasal dayanağı olmayan performansa dayalı çalışma uygulamalarına derhal son verilmelidir.
Kültür Sanat Sen olarak, tüm Sanatçı ve Sahne emekçilerinin Dünya Tiyatro gününü kutluyor, perdelerin daima bağımsız, özgür ve özerk sanat için açılacağı günleri birlikte yaratmak için herkesi ortak mücadeleye çağırıyoruz ve yine Brecht’in çok tanıdık bir dizesiyle bitiriyoruz sözümüzü;

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ! 
SELAM OLSUN DÜNYANIN TÜM SAHNE EMEKÇİLERİNE!