Üyemiz, Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na daktilograf olarak çalışmakta iken amirinin küçümseyici, aşağılayıcı tavırlarına ve tacizine maruz kalmıştır. Bunun yanı sıra, aynı iş yerinde geçici işçi olarak çalışan bir personelden 19.10.2010 tarihinde mesai saati içinde dayak yemiştir. Konuyla ilgili soruşturma başlatılmış arkasından yüksek disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Sendikamız, 14.06.2012’de Üyemize destek için Çanakkale 2. Asliye Ceza Mahkemesi önünde saat 14.00’de duruşma günü basın açıklaması düzenlemiştir. Sonuçlanan dava ile, üyemizin amiri olan sanık, 3 yıl 1 ay 15 gün mahkumiyet almıştır.
KÜRTAJ DEĞİL, YASAKLANMASI CİNAYETTİR
Yaşamımızın diğer birçok alanında olduğu gibi eril iktidar ve güçleri bedenimize de hükmetmeye çalışıyor. Doğurup doğurmama hakkımız dahi elimizden alınmak isteniyor. Tecavüz mağduru kadınların bile doğurmasını istiyor, çocuğa biz bakarız diyorlar. Nasıl bakacaksınız sokaklarda yaşayan yüzlerce çocuğa baktığınız gibi mi? Yoksa sağlıkta dönüşüm programlarınızla, sağlıksızlığa mahkûm ettiğiniz çocuklar gibi mi? Yoksa deprem sonrası Van da baktığınız gibi mi? Yoksa cezaevlerinde taciz ve tecavüzlerine göz yumduğunuz gibi mi? Yoksa üzerine bombalar yağdırdığınız gibi mi? Zehirleyen süt dağıtarak mı nasıl bakacaksınız?
Olacağı yokta farz edelim baktınız bedenin sahibi değil midir kararı verecek olan. Beden bizim hayat bizim dolayısıyla da tasarruf sahibi de biziz. Doğmamış ve doğacak çocuklarımız da sizin ucuz iş gücü ordunuz olmayacak. Bakamayacağına emin olduğu çocuğu doğurmamak için ilkel yöntemlere başvurmak zorunda bırakılacak kadınların ölümlerinin faili de devlet olacaktır.
Korumadığın gibi korunmalarını engellemeye çalış, hatta kürtaj yasağıyla bizzat öldür. Bu kabullenilemez bir durumdur. Kadınlar vazgeçmeyecek mücadele edecek çünkü kadınlar biliyor kürtaj değil yasaklanması cinayet olur. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir.
TUTUKLU KESKLİ KADINLARI DA SEBEST BIRAKIN
Şubat ayında gözaltına alınan KESKLİ 9 kadın arkadaşımız, dört aya yakın bir süredir tutuklu. Daha gün ağarmadan apar topar çocuklarının korkulu gözleri önünde evlerinden alındılar. Neyle suçlandıklarını halen bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa oda; kadınlar daha güzel bir ülke yaşamak ümidiyle açlığa, yoksulluğa, sağlıksızlığa, eğitimsizliğe, kadına yönelik işlenen suçlara karşı mücadele ettikleriydi. Aslında verdikleri demokrasi mücadelesi Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılarının “özel yetkileriyle” terörist faaliyetler haline dönüştürülmüştür. Bu tutuklamalar haksız ve hukuksuzdur başta kadın arkadaşlarımız olmak üzere tüm KESK’li tutuklular serbest bırakılmalıdır.
BU KADARI YETMEDİ Mİ?
Üyemiz, memur olarak çalıştığı kurumun amiri tarafından 3 yıl boyunca mobbinge ve cinsel taciz ve saldırıya uğramış, yine amirin kışkırtmaları sonucunda erkek mesai arkadaşından dayak yemiştir. Dayak öncesinde de yine aynı kişinin aşağılamalarına maruz kalmış amirine bildirmesine rağmen şikâyetleri dikkate alınmamıştır. Bu da yetmezmiş gibi müdürün cinsel tacizine uğramasıyla birlikte olaylar tahammül sınırını aşmış ve üyemiz olayı yargıya taşımak istediğini söyleyerek sendikamıza başvurmuştur. Bu süre zarfında tehditler almış, üzerine araba sürülmüş, evi soyulmuş, takip edilmiş ve bütün bunlar polis tutanaklarıyla kaydedilmiştir.
Arkasından valilik oluru ile bakanlığa bildirilmeden usulsüz olarak geçici görevlendirme yapılarak başka bir kuruma gönderilmiştir. Yapılan soruşturma sonucunda görevlendirmenin usulsüzlüğü sebebiyle işlem iptal edilmiş üyemize sadece sehven yapılmış denmiştir.
Taciz davamız devam ederken üyemiz; her ne demekse “davanın selameti açısından” Edirne’ye sürülmüş Çanakkale İdare mahkemesinin olumlu tavrı ve yürütmeyi durdurma kararı ile tekrar görev yerine dönebilmiştir.
İdare üyemizin yaşadığı ve yıllarca süren sıkıntıları yetersiz görmüş olacak ki; erkek mesai arkadaşından dayak yediği olayda bile suçlu görülerek yüksek disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Fevziye Cengiz hatırlarsınız İzmir de karakolda sille tokat dayak yiyen kadını; dayak yerken polisin kolu çizilmiş ve hâkim 6 yıla kadar ceza istemişti. Bu olaylar benzer olaylar değildir bir bütünün parçası yani AKP’nin kadına bakış açısının yansımalarıdır.
KADINLARI KORUNMUYOR VE KORUNMALARI DA ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYOR
Örneğin Fethiye toplu tecavüz davası, kadınların hukuk mücadelesi ve dayanışması sonucunda açılabilmişti. Tecavüz çetesinin avukatlığını Muğla baro başkanı ve sekreteri üstlenmişti. Kurumsal kimliği dolayısıyla tecavüzcülerin avukatlığını yapmasının yanlış olduğu ve vazgeçmesi konusunda yapılan eleştirilere kulak tıkayan baro başkanını protesto eden avukat Candan Dumrul’u da hukuka ve ahlaka aykırı davranmak iddiasıyla baroya şikâyet etmiş ve savunması istenmişti.
Üyemize cinsel saldırı da bulunan amirinin avukatı da olan Çanakkale baro başkanı, N. Ç. Davasından çıkan kararı toplum vicdanını yaralar nitelikte bulduğu yönünde bir açıklama yapmıştır. Sendikamız genel merkez yöneticisi kadın sekreterimiz Deniz Özsaygı’nın kendisinin bu çelişik durumunu eleştirmesi üzerine Çanakkale Baro Başkanı, Sayın Özsaygı’ya dava açarak karşılık vermiştir; yarın saat 9.40 da davası görülecektir.
Bu iki olay da benzer değil aynıdır. Kadına yönelik işlenen suçları münferit olarak nitelendiren böylelikle sorumluluktan kurtulabileceğini sanan AKP’nin kadın politikalarının yansımasıdır. Süreklilik arz eden durumlar münferit olamaz bu herkesçe bilinen bir gerçektir. Biz yaşamın her alanında kadına yönelik her türlü ayrımcılığa, tacize, tecavüze, şiddete ve kürtaj yasağı gibi kadını özgür iradesini tamamen yok edecek uygulamalara dur demek için örgütlü gücümüzle mücadeleye devam edeceğiz. Hükümet bu konuda gereğini yapasıya kadar her gün Türkiye’nin her yerinden isyanımızı haykırmaya devam edeceğiz.
